34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
Çocukluğumda, Antakya’da Barış Manço’nun konserine gitmiştim. Manço,
“Binboğa’nın kızı”nın sözleri üzerinde konuşurken bir izleyici, “Binboğa’nın
kızı kimdir?” diye sordu. Manço, “Binboğa’nın kızı bir kaya parçasıdır.” diye
cevap verdi ve orkestraya işareti verdi… Ben mesajı almıştım, çünkü Türk
destanlarını biliyordum.
***
Habertürk’teki “Türkiye’nin nabzı” programında, Yunanistan’ın 2004 yılından
sonra işgal ettiği Ege’deki Türk adaları gündeme getirilince Nagehan Alçı, “18
keçinin otladığı kaya parçası için savaş mı yapalım?” dedi. Programı yöneten
Didem Arslan Yılmaz ise “Adalara kaya parçası demeyelim. Madem bu kadar önemsiz
Yunan askerleri neden orada konuşlandı” diye konuştu.
Vatanı, kaya parçası veya arazi olarak görmek, bir eğitim sorunudur. Bizim
çocukluğumuzda ilkokullarda Türk destanları okutulurdu. Şimdiki gibi çocukların
psikolojisini bozmak için yazılan Türkçe kitapları yoktu.
Evet Yunanistan, Türk egemenliğindeki 18 adanın dışında, uluslararası belgelerde
“kayalık” diye tanımlanan vatan topraklarını da işgal etmiştir ama o kayalıklar
da vatanın bir parçasıdır. Her biri Ankara kadar, İstanbul kadar, İzmir kadar
kıymetlidir!
***
Göç destanını hatırlayalım…
“Uygur kağanı Yolun, oğlu Kalı Tigin’i Kiu-Lien adlı bir Çin prensesiyle
evlendirdi. Kalı Tigin kağan olunca, Çin elçileri, yanlarında falcılarla
birlikte Kiu-Lien’in sarayına geldiler. Çin elçileri ile falcılar ‘Türk
ülkesinin tüm varlığı, bütün mutluluğu Kutlu Dağ denilen bir kaya parçasına
bağlıdır. Türkleri yıkmak istiyorsak bu kayayı ellerinden almalıyız!’ diye
konuşup anlaştıktan sonra Kalı Kağan’a gittiler. Kutlu Dağ’ın taşlarını
istediler.
Yeni kağan, Çinlilerin isteğini kabul etti. Böylece yurdun bir parçası olan
kayayı onlara verdi. Oysa Kutlu Dağ, kolay kolay sökülüp götürülecek gibi
değildi. Bunu gören Çinliler kayanın çevresine odun kömür yığdılar, kayayı ateşe
vurdular. Kaya iyice kızınca üstüne sirke döküp paramparça ettiler. Her bir
parçayı aldılar, ülkelerine götürdüler.
İşte, ne olduysa o zaman oldu. Türkeli’nin bütün kurdu kuşu, bütün hayvanı dile
geldi; kendi dillerince kayanın düşmana verilmesine duydukları acıyı anlattılar,
ağladılar. Yedi gün sonra günahı bağışlanmaz düşüncesiz kağan öldü. Ne var ki,
kağanın ölümüyle de ülke felaketten kurtulamadı. Bir Çin konçuyu uğruna
bağışlanan yurdun kayası, Türkeli’nin felaketine neden oldu. Halk rahat yüzü
görmedi. Irmaklar birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buğulaştı, uçup gitti.
Topraklar kurudu, ürün vermez oldu.
Günlerden sonra Türk tahtına Bögü Kağan’ın torunlarından biri oturdu. O zaman
yurtta canlı-cansız, evcil-yaban, çoluk-çocuk, soluk alan-almayan her ne varsa
bir ağızdan ‘Göç! Göç!’ diye çığrışmağa başladılar. Uygurlar bu çığrışmaları bir
ilahî buyruk bildiler. Toparlandılar, yola koyuldular. Yurtlarını, yuvalarını
bırakıp bilinmedik ülkelere göç ettiler.
Sonunda adına Turfan denilen bir yere geldiler. Burada sesler kesildi. Uygurlar
bu yere kondular, beş kent kurup yerleştiler. Adını da Beş-Balıg koydular.
Burada yaşayıp çoğaldılar.”
***
Unutmayalım ki bugün Uygur Türkleri, hâlâ Çin esaretindedir.
“Vatanın bir çakıl taşını dahi vermeyiz” sözü, işte bu destandan türemiştir.
Türkler için vatanın her parçası aynı derecede kutsaldır.
Göç destanını, vatanı kaya parçası veya arazi olarak görenlere ezberletmek
gerekir. Kendilerine bir faydası olmayabilir ama en azından, Türk Milleti için
bir kaya parçasının ne anlam ifade ettiğini dikkate alarak böyle konuşmalar
yapamazlar!
YAŞA DEVLET BAHÇELİ YAŞA…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.