Vatan Gazetesi’nden Damla Güler’in haberine göre, Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğrencisi 21 yaşındaki Şeyma Özcan, Devrimci Karargah soruşturması kapsamında 9 Aralık 2011’de tutuklandı. Özcan’ın bir dergide staj yapabilmek için tanıdığı bir avukatı telefonla arayarak yardım istediği bu nedenle teknik takibe takıldığı ortaya çıktı. Hakkında hazırlanan iddianamede kendisine başka hiçbir suç yöneltimeyen Özcan, 5 ay boyunca tutuklu kaldı. Şeyma’nın tutuklulu kamuoyunda yankı uyandırıca geçtiğimiz duruşma tahliye edildi. Ancak genç kız hayatından 5 ayı çalanları asla affetmeyeceğini söyledi.
Erkek arkadaşıyla kaldığı eve sabaha karşı operasyon düzenlendiğini söyleyen Özcan, 5 ay boyunca yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Özel Tim polisleri daha kapıyı açar açmaz kameralarla içer girdiler. Evi aramaya başladılar. Yayınlanması yasak olmayan kitaplarıma el koydular. 3 çuval kitap çıkardılar evden. O kadar şaşkındım ki birazdan arama bitecek ve onlar gidecekler sanıyordum. ‘İşiniz ne zaman biter benim yarın okulum var’ diye sordum hatta. Bu kadar uzun süreceğini hiç tahmin etmedim.”
‘Sevgilini ailene söyleriz’ dediler
“Aramanın ardından erkek arkadaşımla birlikte emniyete götürüldük. Sürekli sorguya alıyorlardı. Gece gündüz farketmiyordu. Bana sürekli ‘bombalar nerede’ diye sordular. ‘Ne bombası’ diye sorunca da konuyu kapatıp başka bir şey soruyorlardı. Bomba diyince tüylerim diken oldu. İzlediğim 1980 dönemi filmler aklıma geldi. Daha da ürktüm. Bombalardan filan haberim olmadığını söyleyince beni ‘Sevgilinle yaşadığını ailene söyleriz’ ‘fiziki takipte çekilen fotoğraflarını ailene veririz’ diye tehdit ettiler. Tutuklanmama gerekçe gösterilen telefonda görüştüğüm kişiyi bana ne polis ne de savcı sordu. Adı bile geçmedi. Sadece nöbetçi hakim bir kere sordu. O da zaten fazla üzerinde durmadı.”
“Ellerindeki delillerle bizi tutamazlar diye düşündüm. Ama mahkemenin ardından ‘hepiniz tutuklandınız’ sözünü duyunca şok olduk. Hiç beklemiyorduk. Ailem ve okulum hep yanımda oldu. Onlar da benim suçsuz olduğumu biliyordu. Biz 4 kişi Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi’ne gittik. Gittiğimizde hafta sonu olduğu için 2 gün bir odada tuttular. Kimse birbirini tanımıyordu. Sonra koğuşa gittik. 25 kişilik koğuşta 30 kişi kalıyorduk. Geleceğimizi haberlerden duyup hazırlık yapmışlar. Cezaevi kapasitesinin üstünde tutuklu olduğu için yatak sıkıntısı vardı. Bir süre yerde yatmak zorunda kaldım.”
Bizimki aşk örgütü olurdu
“Cezaevindeyken en çok yürümeyi özledim. Bir de erkek arkadaşım Deniz’i özledim ama o sayılır mı bilmiyorum? Cezaevindeyken nikah için başvuru yaptık. Ancak aradan 4 ay geçmesine rağmen cevap alamadık. Bu ülkede insanların evlenmelerine bile izin vermiyorlar. En çok ağrıma giden de, “bizim büyük aşk” diye nitelediğimiz ilişkimizi polislerin “örgütsel ilişki” demesiydi. Eğer Deniz ile aramızda örgüt olsaydı, dünyanın en aşk dolu örgütü olurdu herhalde!”
“Tutuklu kaldığım süre boyunca bol bol kitap okudum ve derslerime çalıştım. Cezaevinden özel izinle okula gidip sınavlarıma da girdim. Ancak hangi psikoloji ile sınavlara girdiğimi tahmin edebilirsiniz. İddianamede ‘örgüt üyesi’ olarak suçlanınca şok geçirdim. Ben sadece bir dergide staj yapmak istemiştim. Nasıl örgüt üyesi olabilirdim? Hangi bağlantılarla? Hangi amaçla? Kendime hep bu soruyu sordum.”
Müjdeli haberi radyoda duydum
“Cezaevinde gündemi takip etmek pek mümkün olmuyor. Akşam radyoyu açıp haberleri dinliyorduk. Haberlerde Devrimci Karargah’ın ana davasında 8 kişinin tahliye olduğunu söylediler ve isimleri saymaya başladılar. Benim de ismim vardı. İlk önce anlayamadım benim adımı neden söylediklerini. Bu benim yargılandığım dava değildi çünkü. Sonra bir anda çığlıklar duyuldu koğuşta. Herkes halay çekmeye başladı. Bende onlara katıldım. 2 saat filan halay çektik. Dışarı çıktığımda ise ailem, arkadaşlarım ve tutuklu olan arkadaşlarımın ailelerinin geldiğini gördüm.”