34,1026$% 0.24
38,1457€% 0.1
45,5889£% 0.48
2.874,39%1,62
2.621,87%1,39
9.900,25%-0,76
İki Polonyalı entelektüel:
Sosyolog Zygmunt Bauman (d. 1925)…
Teolog Stanislaw Obirek (d. 1956)…
Kendi kişisel tarihlerinden yola çıkarak;
– İyiyi ve kötüyü nasıl tanımladığımız,
– Seçimlerimizin sorumluluğunu nasıl yaşadığımız ve yüzleştiğimiz,
– İnsan haysiyetini/saygınlığını hangi değerleri gözeterek açıkladığımız,
– Vicdan gibi meselelerde pusulamızı hangi yöne çevirdiğimiz,
Gibi onlarca soru çerçevesinde yaptıkları nehir söyleşisi kitap olarak bu ay çıktı:
“Dünyaya ve Kendimize Dair.” (Umberto Eco ve Kardinal Martini arasındaki “İnanç ya da İnançsızlık” eseri gibi bu da keyifli bir sohbet kitabı.)
30 yıl Cizvit tarikatı içinde bulunan teolog Obirek “masumiyet-mahcubiyet” konusunu İncil üzerinden şu örnekle anlatıyor:
“Adem ve Havva’nın garip davranışından kaygılanan Tanrı, Adem’e döner ve ona yasak ağacın meyvesinden yiyip yemediğini sorar. Adem bunun yaşandığını itiraf eder ama aynı zamanda da suçu hayat arkadaşının üzerine atar.
Havva’nın da bir açıklaması vardır:
‘Ve Adem dedi ki: Önüme koyduğun Kadın bana ağaçtan meyve verdi ve ben o meyveyi yedim.
Ve ebedi Tanrı, kadına dedi ki: Ne yaptın sen?
Ve kadın dedi ki: Yılan baştan çıkardı beni!‘
Bu diyalog muhakkak sorumluluktan kaçmaya dair bir kayıt; bizlerin bugünlerde aşina olduğumuz, suçu başkasına yıkma hikayesidir. ‘Ben değildim beni Havva baştan çıkardı!’ Aslında suçlu olan, baştan çıkarıcı kadın Havva’nın varlığıyla Adem’i mutsuz kılmış olan Tanrı’dır. Havva sorumluluğu kabul etmez ve yılanı -Tanrı’nın yarattığı bir başka canlıyı- suçlar. Ve her şey başlangıcına döner: Bizler, bizi nasıl yarattıysan öyleyiz!”
Oysa…
Kadın “ilk ısırığından” beri her fırsatta suçlu bulunup zulme uğramaktadır!
Örneğin, lezbiyenlik “yasak meyve” midir?
Ahmet Koyuncu…
Bir hekim. Uzmanlık alanı psikiyatri.
Fobi gibi konularda altı bilimsel eseri var.
Aynı zamanda “bumerang’ın aşkı” adlı romanyazdı.
Romanı bir çırpıda okudum. Etkisinden kurtulamadım. Çünkü…
Üzerinde hiç düşünmediğim bambaşka bir kadın sorunuyla karşılaşıverdim: Başörtülü lezbiyenler!
“Bizim Mahalle”de tanıdığım hatta bebek sahibi olan lezbiyen arkadaşlarım var. Ancak “Komşu Mahalle”deki lezbiyen konusu hiç aklıma gelmedi. Ahmet Koyuncu’nun romanından öğrendim. Roman her ne kadar kurgu olsa da gerçeklere dayanıyordu. Şöyle diyor kitaba yazdığı önsözde:
“Mesleki yaşantım boyunca elli kadar lezbiyendanışanım oldu. (…) Bu kadınların önemli bir kısmı evli idi ve çocukları vardı. Kendilerini suçlu, hatta sapık hissediyorlardı. Oysa cinsel yönelim sapıklık ya da hastalık değildi. Bunu söylesek bile, inançları nedeniyle kabul etmeleri mümkün değildi. Bu danışanların üçte birinden fazlası ise başörtüsü kullananmuhafazakar değerlere göre yaşayan kadınlardı. Cinsel dürtüleri ile inançları arasında sıkışıp kalmışlardı. Korkunç acı çekiyorlardı…”
Evet, başörtüsünü yıllardır konuşuyoruz. Ama başörtülü kadınların yaşadığı cinsel baskı gibi pek çok sorunu dile getirmiyoruz. Tıpkı hamile bırakılan kız çocukları meselesinin üstünün kapatılması gibi. Sorunlarımızla boy ölçüşme cesaretimiz yok. Bu sebeple…
Yalnızlaştırılan kadınlarımız-kızlarımız yaşadıkları ağır baskıların altından kalkamıyor, ölümü seçenek sanıyor.
Tıpkı Sinem gibi…
ORGANİK ZEYTİN…