DOLAR

34,6527$% 0

EURO

36,6524% 0.71

STERLİN

43,9538£% 0.8

GRAM ALTIN

2.938,75%0,26

ONS

2.638,98%0,29

BİST100

9.639,77%0,04

a

Düşunsel Yoksunluk

1980’ler…
Türk medyasında büyük kırılma yaşandı:
Hakikat yerini kurguya bıraktı.
Önemli olan gerçeğe ulaşmak değildi. Kitleleri hissi olarak etkileyecek yorum ağırlıklı “hikaye” yazmaktı.
İnsan özne olmaktan çıkarıp, nesne haline dönüştürüldü.
Medya endüstri oldu! Her şey satılabilirdi, yeter ki alıcısı olsun! Böylece “reklam” gerçeğin yerini aldı.
Plaza gazetecileri, iyi para kazanan profesyonellere dönüştürüldü. Gazetecilik “sınıf atlamanın” aracı yapıldı. Kazanan her şeyi alır dönemiydi.
“Fast-food haberler” dönemi başladı.
Köşe yazarlığı basit dil oyunlarına dönüştürüldü. İtibarıyla…
Köşe yazarı “taraftarları” coşturacak “amigo” rolünü üstlendi. “Maçı” kazanmak için her yol mubahtı; çarpıtmalar, abartmalar, asparagaslar…
Mizanpaj -tv döneminde stüdyo- önem kazandı!
Hedef; verileni olduğu gibi kabul eden, düşünmekten uzaklaşmış-yozlaşmış “sürü” yaratmaktı. Bunun adı “popülizm” idi.
Işıltılı vitrinlere çıkarılan çok gazeteci buna yenik düştü!
Peki…
Tüm bunların 1980’lerde başlaması tesadüf müydü?
ABD ve İngiltere öncülüğünde vahşi kapitalizm/neoliberalizm o yıllarda tekrar “pazara” sunuldu. Bunun ideolojisini dünyaya “neo-conservatists”/”neo-conlar” pazarladı. (Bunların önemli ideologlarından Albert Wohlstetter, Pentagon ve Rand Corporation’da danışmanlık yaptı. Paul Henze gibi CIA mensuplarının hocasıydı. Paul Wolfowitz ve Zalmay Halilzad öğrencileri arasındaydı. “Karanlıklar Prensi” Richard Perle‘nin kayınpederiydi. Neyse.)
Kendilerine “liberal-demokrat” diyen Türkiye’deki “yeni aydın” tipi, bu neo-conların görüşlerini tekrarlamaya başladı:
– Sınıfsal kimlik, ulus devlet, emperyalizm artık demodeydi.
– Etnisite, sivil toplumculuk, serbest pazar, küreselleşme önemliydi…
Sihirli sözcük Soros destekli “açık toplum” idi.
Bu yeni muhafazakar “rüzgara” kendini kaptıranlardan biri de Hasan Cemal’di…

BİR TREND YAZAR

Hafta sonu…
Hasan Cemal’in “Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor” adlı son çıkardığı kitabı okudum.
680 sayfalık kitabın aslında özü şu iki sözcük; “yanıldım, ama…”
Hasan Cemal’in bu kaçıncı “yanıldım” kitabı bilmiyorum! “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” ve “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitaplarında da benzer özeleştirisini okudum; “yanıldım, ama…”
Çabasını takdir ediyorum; ancak sorununu arama yolu yanlış.
Ne yazık ki… Özünde “trend yazarı” olan Hasan Cemal derine kazacak analitik düşünsel yeterlilikte değil. Son kitabında yazıyor; pek okuyan biri değil. Zaten konuları kavrayışına bakınca ideolojik eksikliği/ekonomik-politik bilmezliği sırıtıyor. Kuşkusuz bilmek zorunda değil; fakat sürekli “ahkam” kesiyor/yargıya varıyor. Oysa…
En büyük devrimcilik olguculuk değil mi? Bilgi/haber toplayıp- yazıp orada bıraksa yeterli olacak. Hayır. İlla politik moda‘ya uygun büyük “laflar” edecek!
Tarihi referanslardan kopartılan aldatıcı “Ermeni soykırım” kervanına katılacak. Öyle ya… Hem Erivan’ı hem Los Angeles’ı gidip görmüştür, ve bu yeterlidir! Gelsin küresel alkışlar; “dede ittihatçı, torun demokrat!”
Bir kitabında “kimse kızmasın” diyor ama kırmızı halılar döşenip açılan yoldan yürümeyenlere kızıyor. “Ben dönek miyim” sorusuna sayfalarca yanıt veren Hasan Cemal’in döndüğü yerdeki insanların dönmemelerine sürekli laf sokuyor…

İÇİMDEN GELMİYOR

“Beynini başkalarının eline vermekten kaçınmak… Beynini sloganların, birtakım köhne klişelerin emrine vermek yerine, bağımsız düşünmeye, özgür düşünmeye, eleştirel düşünmeye çalışmak… Bu konular benim hayatıma 1980’lerde girdi…”
Hasan Cemal…
New York merkezli neo-con düşünce tiranlığının ezbercisi olduğunun farkında değil mi?
“Sivil toplumculuk” adına, FETÖ’yü görmezlikten geldi.
“Demokrasi” adına, AKP’yi destekledi.
“Özgürlük” adına, küresel despot ABD’nin Irak, Afganistan müdahalelerini onayladı.
“Barış” adına, kimlik siyasetini övdü.
“İnsan hakları” adına, şiddeti-terörü meşrulaştırdı.
Hannah Arendt şunu dedi ki:
“Onlar büyük siyasal suçlular değil, büyük siyasal suçları mümkün kılan insanlardır!”
Hasan Cemal hatalı siyasi tavrının sebebini bir türlü kavrayamıyor:
Hadi Karl Marks‘tan kurtuldun, Karl Popper ne olacak?
Kıbleniz -Mc Carthy mahkemelerinin- dönek Ayn Rand‘ı değil miydi?
İnsanı yücelten tüm devrimlere düşmanlığı nereden öğrendiniz?
Fransa’da Robespierre’e “terörist”, Türkiye’de Atatürk’e “diktatör” denmesinin kaynağı neo-con fikriyat olduğunu bilmiyor olamazsınız!
Uzatmayayım…
Hasan Cemal “aklı orospulaştırmak” deyimini yazıyor kitabında. Ondan cesaret alıp şunu eklemeliyim:
Emile Zola, unutulmaz romanlarından birini 1880’de yazdı: “Nana” .
Bir tiyatro oyuncusunun yükselişi ve fahişeliğe kadar düşüşünü anlattı.
Kapitalizmin o erken döneminde, herkesin bir şey sattığını; satacak bir şeyi olmayan kadınların bedenlerini ve satacak bir şeyi olmayan erkeklerin onurlarını sattığını yazdı.
Dünya edebiyat tarihinde “Nana”…
– Paranın esiri olan burjuvazinin ve aristokrasinin gerçek yüzünü göstererek- yabancılaşmayı anlatan en görkemli romandır.
Yine de…
Onca yılın hukuku var; -medyada çok örneği olsa da- Hasan Abi‘ye “Nana” demek hiç içimden gelmiyor.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Afrin Dedigin Sivilcedir Elma Sirkesi Birebirdir

HIZLI YORUM YAP