34,4465$% 0.3
36,3032€% 0.16
43,4559£% -0.34
2.836,84%0,10
2.562,19%-0,20
9.389,62%-0,33
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin asıl etkisini 2019’da göstereceğini belirten Ekonomi yazarı Uğur Gürses, BirGün’den Meltem Yılmaz’ın sorularını yanıtladı. Gürses, krizin yoksulları sert bir biçimde vuracağını, çok sayıda işten çıkarma yaşanacağını belirtti.
Gürses’in açıklamalarında önce çıkan başlıklar şöyle:
10 yıl boyunca bolca para basıldı: 2009 yılında, yani neredeyse küresel kriz başlayalı 10 sene önce Lehman Brothers’ın batışıyla başlayan bir kriz dönemi var. Bu son 10 yıl içerisinde bolca para basıldı. Merkez Bankaları derinleşen krizle baş edebilmek için olağanüstü bir para basımı yaptılar ve faizleri çektiler. Bu paraların önemli kısmı bizim gibi ülkelere geldi. Yani gelişen ülkelere geldi, Türkiye gibi. Ama, 2013 yılında artık “biz bu politikadan çıkıyoruz” sinyali verildikten sonra faiz artışları başladı. Geçen yıl Ekim ayında da miktar olarak, parasal olarak da daraltmaya başladılar, özellikle Amerika.
Döviz gelmeyince kur yükseliyor: Konut kiraları-fiyatları 2014-15’te yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Şimdi geriye dönüp baktığımız zaman son bir yıl içerisinde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, Türkiye genelinde konut fiyatları reel olarak düştü. Nominal fiyatlar yüzde 5-6 artıyor ama reel olarak düştü. Bu zaten adım adım, göstere göstere geldi. Ve tabi şu da var; Türkiye politik olarak krizlerden bir türlü çıkamadı; dahası OHAL koşulları 2016’dan itibaren. Böylece Türkiye yatırım yapılabilir notunu da kaybetti. Oysa uluslararası sermaye çekebilmesi için bu şarttı. Ama bunu da umursamadılar. Bu durum, yabancıların bize oyunu, dış güçler bize saldırıyor diye halka hikaye anlatıldı. Ve gelinen noktada Türkiye’nin ödemeler döngüsüne baktığımız zaman kabaca 50 milyar dolar açık veren bir ülke var. Ama onun yanında 20-25 milyar dolar döviz gelen bir ülke var. Sonuçta açık, aradaki fark nereden karşılandı? Ya Türkiye’deki iş adamlarının yurtdışındaki mevduatlarından karşılandı. Ya da bir kısım da döviz rezervi kaybıyla; yani Merkez Bankası döviz rezervi kaybıyla. Bunun üzerine de Avrupa ile siyasi kriz, Amerika ile siyasi krizi de ekleyin. Bunlar şunu getirir aslında; bir taraftan evet politik bir kriz yaşanıyor ama bu ülkelerle ama siyasi kriz yaşadığımız zaman o ülkelerin bankalarının firmalarının Türkiye’ye bakışı değişiyor. Yani Alman Bankasının Türkiye’ye açtığı kredi azalıyor. Böyle olunca, yani Türkiye’ye gelen para miktarı azalınca da ekonomik yavaşlama ve kriz gibi unsurlar ön plana çıkıyor ister istemez. Döviz gelmiyorsa döviz kuru yükseliyor.
Atılan adımlar güvensizliği besliyor: Ama iktisadi bir hak ve kazanılmış davranış biçimi olarak da o adamlar eğer gidip döviz ve borçlanıp da AVM yapmışsa dövizle kiraya vermesi normal bir şey baktığınız zaman. “Hayır artık yapamıyoruz” demek serbest pazar ekonomisinin dışına çıkıyor. Başka bir algı daha yaratıyor. O da şu: her gün değişik bir karar verilip bizim ticari ilişkilerimiz ters yüz edebilir. Bu da öngörülmezlik getiriyor. Ve insanların uzun vadeli bakışını engelliyor.
Kriz en çok yoksulları vuracak: Türkiye’de 17 milyon yoksul var. Ve yoksul hane halkının harcama kalıplarına baktığınız zaman en çok harcama gıda ve barınma. Ve fiyat artışının en çok vurduğu yer de gıda fiyatları. Daha henüz kur şokunu görmeden yüzde 20’lere zaten gelmişti yıllık bazda. Dolayısıyla yoksul kesimin harcamaları içinde bunun önemli bir yer tuttuğunu hesaba katarsak muhtemelen bu yüzde 39-40’lara vuran üretici fiyatlarındaki fiyat artışları ister istemez gıda fiyatlarına yansımaya devam edecek. Bu, Ekim’de Kasım’da Aralık’ta da devam edecek. Her zaman enflasyon artışı yoksulu da vurur. Çünkü onların harcama esneklikleri yoktur. Minimum gelirle yaşamaya zorunlu oldukları için de gıdayı almak zorundasınız. Bunun kaçış yolu yok. Gıda harcaması yapmak zorundasınız. Barınma, ısınma harcaması yapmak zorundasınız. Yol masrafınız var. Ulaşım harcaması yapmak zorundasınız işe giderken. Burada en önemli fren koyacak unsur Merkez Bankası. Merkez Bankası eğer faizleri arttırabiliyorsa, döviz kuru artışını da frenleyebilir.
2019 çok ağır geçecek: Dördüncü çeyrek muhtemelen ekonominin yavaşladığı, negatif olduğu bir süreç olacak. Ve muhtemelen 2019’un ilk çeyreği de 0 büyümeye yakın bir yerde olacak. Dolayısıyla bu, şunu getirecek; ekonomik yavaşlama, şirketlerin sorunlarla karşılaşması ve işsizlik. Şirketler sorunlarla karşılaştığı zaman ister istemez eleman çıkarmaya başlayacaklar ki onlar zaten şimdiden başladı. Bu dalga dalga 2019’un Mart’ına, Nisan’a hatta Haziran’a kadar karşılaşacağımız bir fotoğraf olacak. Bu şekilde giderse 2019 çok ağır geçecek.
'Tek Kuruş Maaş Almadım…'