DOLAR

34,5467$% 0.18

EURO

36,0147% -0.62

STERLİN

43,3470£% -0.52

GRAM ALTIN

3.005,41%1,48

ONS

2.705,79%1,29

BİST100

9.549,89%1,94

a

“DİN VE İBADET ANLAYIŞI YENİDEN YAPILANMALI”

İlahiyatçı-Yazar İhsan Eliaçık, din ve ibadet anlayışının yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydederek, bunu Hristiyanlık, Musevilik ve İslam'dan üç örnekle açıkladı. İşte o çarpıcı örnekler...

 Yazının tam metni:

İlk Örnek İsa Peygamber’den…
” Üç dinden üç örnek vereyim, bu üç örnek de din ve ibadet anlayışının nereden nereye dönüştüğünü çok güzel açıklar. Birincisi Hıristiyanlık’daki “komünyon ayini.” Hristiyanlar kiliseye gidiyorlar, ekmek ve şaraptan birer parça alıyorlar ve İsa ile bütünleşmiş oluyorlar. Ekmek, şarap, komünyon ayini nedir? Bu ilk çıktığında ne idi sonra neye dönüştü? İlk çıktığında, gerçek hayat dininin bir talebi olarak ortaya çıkıyor, daha sonra bir kilisede ayine dönüşüyor, din oluyor yani. Neydi? İsa Havarileri ile beraber yani arkadaşlarıyla beraber ekmeği ve suyu komün halinde, yani cemaat halinde paylaşarak bölüşerek yer ve içerdi. Hz. İsa, işte onlara Agape yemeği denir Hıristiyanlıkta ortak yenilen yemek demektir, bireysel yemek yoktur, ortaklaşa yemek yerler, toplumcu, komüncü bir yaşamı savunurlar, biz buna cemaat diyoruz. Cemaat kelimesi ile komün kelimesi aynı kökten, eski Fenike dilinden geliyor. Comunation, cuma cemaat berabercilik, hep beraber olmak… Şimdi İsa da ekmeği ve suyu akşam yemeklerinde Havarileri ile beraber yerdi, en son bir akşam yemeğinde beraberlerken Roma askerleri bastı ve tutuklanıp çarmıha gerildi. İsa’nın yapmış olduğu bu davranış kilisede bir ayine dönüştü. Ekmek o küçük ekmek oldu, su da şarap oldu. Şimdi Hıristiyan geliyor kiliseye ayin yapıyor son akşam yemeğinin hatırasına ekmekten bir parça alıyor, şaraptan da bir parça içiyor, ruhen İsa ile bütünleşmiş oluyor. Oysa ne yapması gerekir? İsa’nın yaptığını yapması gerekir, yani ekmeğini ve aşını kiliseye gelenlerle bölüşmesi gerekir, sen geliyorsun kilisede ayin yapıyorsun, kiliseden çıkıyorsun, zengin jeep’ine binip gidiyor yoksul da evine nasıl ekmek götürecek onu düşünüyor. Ne oldu şimdi? İsa’nın yaptığını yapmadınız ki, yani İsa’nın yaptığını yapmak istiyorsanız ekmeğinizi, aşınızı ve suyunuzu yoksullarla, kimsesizlerle bölüşmeniz lazım, onu ayine dönüştürerek, devamlı ritüel olarak tekrar ederek İsa’nın yolunu sürdürmüş olmuyorsunuz… 

İkinci Örnek Muhammed Peygamber’den…
İkinci örnek de Müslümanlıktan; Camilerde mesela tespih çekme vardır, Peygamber’in camisi salat merkezidir, salat aslında demek yardımlaşma ve dayanışma demektir. Peygember namazdan sonra yüzünü cemaate döner “bir derdi olan var mı?” diye sorar, her namazda bu sürekli olarak tekrar edilir. Biri derki param yok, öbürü der ki ekmeğim yok suyum yok, olan olmayana verir ve caminin içersinde kaynaşma bölüşme olur. Cami tapınma yeri değildir, kaynaşma, paylaşma, bölüşme yeridir, bu bir müddet devam eder. Emeviler dönemine gelince, camilerde Peygamber’in sünnetine uygun olarak imam dönüp cemaate sorduğu zaman şikayetler olmaya başlar. Emevi camilerinde şikayetler olmaya başlayınca cemaati susturmak isterler. Camide karışıklıklar meydana gelmeye başladı, herkes bir kafadan konuşuyor, camiye düzen getirmemiz lazım derler ve cami cemaatini susturmak için tespih çekmeyi getirirler. Derler ki, bu tespih imamla beraber çekeceğiz, imam döndüğü zaman peygamber gibi  “derdi olan var mı?” diye sormayacak, suphanallah diyecek, herkes tespih çekecek, elhamdülillah diyecek herkes tespih çekecek, hala böyledir. Camilerde konuşma yoktur, din ve ibadet anlayışı tamamen ayine dönüşmüştür. Halbuki, orada bir derdi olan var mı sorulup, caminin etrafının bir sivil toplum örgütü gibi örgütlenilmesi gerekir. Bütün o bölgedeki yoksullardan, kimsesizlerden, garibanlardan, evine ekmek götüremeyenlerden cami cemaati sorumludur. İki tane müezzin ve imamın değil sadece, en az 100 tane gencin görev alması gerekir, o zaman ne derneklere ne de başka bir şeye gerek kalmaz. Türkiye’de sonu yardımlaşma ve dayanışma diye biten 27  bin dernek var, diğer taraftan 110.bin cami ve mescid var. Benim görüşüme göre camilerin adını değiştirmek lazım “ salatgah” yapmak lazım. Salatgah, yardımlaşma ve dayanışma yapılan yer demek. Eğer bu salatı dikey olarak yaparsan namaz anlamına geliyor, yatay olarak yaparsan yardımlaşma ve dayanışma anlamına geliyor. Bak, cami de kiliseye benzemiş… 
Üçüncü Örnek de Musa Peygamberden…
Bir örnek de Havradan;  Yahudiler için, Yahudilik’de Cumartesi yasağı vardır. Cumartesi yasağı aslında Hz. Musa tarafından getirilmiş “mülkiyet edinmeme günü” demekti. Yani paylaşma günü demekti. 6 gün kazandığını 7. gün yani cumartesi günü, getirir dağıtırsın herkese. O gün paylaşman gerek, herhangi bir şey kazanmaman gerek. 6 gün çalıştığının, ihtiyacın kadarını alıp, geri kalanını, ihtiyaçtan fazla ne varsa tıpkı İsa zamanında kiliseye getirilip dağıtılacağı gibi, müslümanlıkta camiye getirilip dağıtılacağı gibi, Yahudlikte de aynı şekilde dağıtman gerekir. İsa’nın, Musa’nın ve Hz. Muhammed’in yaptığı şeyler hep aynıdır, ben üçüne de inanırım, üçü de Allah’ın peygamberidir, üçü de aynı şeyi söylemiştir. Birinin üzerine Yahudilik, öbürünün üzerine Hıristiyanlık, diğerinin üzerine de Müslümanlık diye “kurumsal din” üretilmiş. Dondurulmuş, tapınak dini haline dönüştürülmüş, özü üçünün de aynı. Dolayısıyla din ve ibadet anlayışının, “gerçek hayat” dinine kaydırılması gerekiyor. Mesela, en büyük dini suçlar nelerdir? Müslümanlara sorsan namaz kılmazsan, abdest almazsan, hacca gitmezsen dini suç işlemiş olursun. Hıristiyanlara sorarsan kiliseye gitmezsen, İsa’yı tasdik etmezsen, Yahudiler’ de ağlama duvarına gitmezsen günah. Halbuki bütün bunlar kurumsal dinlerin ritüelleridir. Bunlar büyük dini suçlar değildir. Büyük dini suç şudur; adaletsizlik yaparsa, zulüm ederse, yalan söylerse, doğruluk dürüstlük, sevgi, merhamet, paylaşım olmadığı zaman büyük bir dini suç aynı zamanda insanı suçtan söz edilebilir. Dolayısıyla biz dini ne yapmış oluyoruz, insani temel değerler üzerine oturtmuş oluyoruz, diğerleri ne olmuş oluyor, o dine inananların kendilerine mahsus dini ritüelleri olmuş oluyor. Biri kiliseden aldığı esinle, diğeri havradan aldığı esinle, diğeri de camiden aldığı esinle, adaleti, doğruluğu, dürüstlüğü yaşatmak istiyor. Doğal din Allah’ın tek dini bu, bunlara aykırı hareket ettiğinde Allah’a aykırı hareket etmiş olursun, bunlara teslim olursan Allah’a teslim olmuş olursun, diğerleri kilise, cami, havra kuralları. Ben dinleri birer okul olarak görüyorum, yani insanlığın temel değerlerini yaşatmak için açılmış okullardır dinler. Kim daha iyi öğrenci yetiştirirse, kim bu temel değerleri daha iyi benimsetirse, övülür, takdir görür, insanlıkta yaşar. (Kapitalizme Karşı Oruç Söyleşisi’nden / encompassingcrescent.com)

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İZMİR İÇİN ŞİDDETLİ YAĞIŞ UYARISI!

HIZLI YORUM YAP