34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
Zamanında Türkiye’nin güçlü ordusu ülkenin şehirlerine fırtına gibi iner ya da hükümetin politikalarına veya başındaki isme hoşgörüsü kalmadığını açıkça ortaya koyardı ve hükümet düşerdi. Geçen Cuma günü askeri komuta farklı bir yöntem denedi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve kuvvet komutanları istifalarını verdi. Türk halkı ise bunu pek fark etmedi bile. Güçlüler ne kadar çok şey kaybetmiş.
Türkiye son onyılda siyasi bir devrim yaşadı. Ak Parti etrafında toplanan ve Anadolu’da yaşayan dindar orta sınıfın verdiği dinamizmle güçlenen elit grup, Atatürk’ün kurduğu laik yapıyı yerinden etti.
Güç dengelerindeki bu radikal değişimin esas zayiatı ordu oldu. Ordunun güç kaybetmesi yeni İslamcı Ak Parti 2002’de iktidara geldiğinde kaçınılmaz bir durum gibi görünmemişti. Laikler tarafından gizli bir gündemi olduğundan şüphelenilen Ak Parti, bu sebeple ayrıcalıklı grupların tepkisine neden oldu.
“ERDOĞAN ORDUYU DİZE GETİRDİ”
O dönemde, Başbakan Tayyip Erdoğan, Kemalist yargıçlar tarafından seçimlerden men edilmişti. Çok az uzman onun politik kariyerinin devam edebileceğini düşünüyordu. Ancak, 2003’te başbakan olmasının ardından Erdoğan iki genel seçimi açık ara farkla kazandı. Dahası, Erdoğan orduyu dize getirdi.
Yıldızlar şüphesiz Erdoğan’ın lehine hizalanmış durumda. Sokaktaki insanla kurduğu olağanüstü arkadaşça ilişki sayesinde, generalleri defalarca alt etmeyi başardı.
Soğuk Savaş’ın sona ermesi, NATO’nun en güçlü ikinci gücü ve Akdeniz ile Kafkasların koruyucusu Türk ordusunun önemini azalttı ve Türkiye’nin bölgesel ve ticari bir güç olmasına izin verdi. Erdoğan’ın yönetimi altında, Türkler gelirlerinin iki katına çıktığını ve ülkelerinin itibarının arttığına tanık oldu.
“KEMALİST SİYASETÇİLERİN HATASI…”
Öte yandan, zayıf yetki anlayışları ve sandıklarda kaybettiklerini generallere ve yargıçlara sırt dayayarak kazanma stratejileriyle Kemalist politikacılar, Ak Parti’nin gölgesinde kalarak ordunun ışıltısını daha da kararttı.
Türkiye’nin 2004’te üyelik müzakerelerine başladığı Avrupa Birliği (AB), değişimin bir başka önemli motoru oldu. Ordu, Atatürk tarafından tasarlanan Avrupa görevinin yerine getirilmesi için yapılan müzakereleri farklı değerlendirirken, Ak Parti, ordunun nüfuzunun azaltılmasını isteyen AB’yi, generallere karşı bir kalkan olarak kullandı.
Ancak asıl kırılma 2007 yılında ordunun internet sitesinden, dönemin dışişleri bakanı Abdullah Gül’ü kariyerine İslamcı olarak başladığı için yeni cumhurbaşkanı olarak kabul edemeyeceğini açıklaması oldu. Erdoğan, sine-i millete döndü ve generalleri oy yığınlarının altına gömdü.
O zamandan bu yana, yargıçların hükümeti devirmeye yönelik olduğu iddia edilen bir dizi planı ortaya çıkarması, yüzlerce muvazzaf ve emekli generalin gözaltına alınmasına neden oldu.
“GENERALLİK YAPMIŞ HER ON KİŞİDEN BİRİ HAPİSTE”
Yasal süreç tahammül edilemeyecek kadar yavaş ilerliyor. Bu durum muhaliflerin gözünü korkutma şansını ele geçirdiğini gören Erdoğan’ın ağını çok geniş örmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak şimdiye dek Türkiye’de generallik yapmış her on kişiden biri hapiste ve Türk halkının büyük bir çoğunluğu da buna destek veriyor gibi görünüyor.
Şu an yaşanan ve hükümetin çoktan kazanmış gibi göründüğü kriz, Erdoğan’ın Koşaner’im tutuklu bazı subayların YAŞ’ta terfi ettirilmeleri talebini reddetmesiyle yaşandı.
Askerin kanatları daha fazla kırpılacak, örneğin 1980 darbesinin yasal bahanesi olan İç Hizmet Yasası, hala siyasete müdahalelere zemin hazırlıyor. Türkiye’nin yeni anayasasının, özellikle Erdoğan’ın başkanlık arzusu ve otoriter çizgisi düşünüldüğünde demokratik güvence ve dengeleri tam olarak sunması için çok çalışılması gerek. Ancak bu zorlayıcı görevi ordu üstlenemez – Avrupa’da hak ettiği yeri arayan modern bir ülkede bu olamaz.
‘SON KALE DE DÜŞTÜ…’