DOLAR

34,4465$% 0.3

EURO

36,3032% 0.16

STERLİN

43,4559£% -0.34

GRAM ALTIN

2.836,84%0,10

ONS

2.562,19%-0,20

BİST100

9.389,62%-0,33

a

HÜSNÜ MAHALLİ: BENDEN SÖYLEMESİ…

Ortadoğu Uzmanı Gazeteci Hüsnü Mahalli, Türkiye'ye yönelik yine birbirinden çarpıcı uyarıları içeren bir yazı kaleme aldı.

İşte Mahalli’nin yazısı:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine İstanbul’da yapılan İslam İşbirliği Örgütü Liderler Zirvesi, Filistin konusunu ve beraberinde bölgedeki gelişmeleri yeniden tartışmaya açtı.
Ama kısa bir süreliğine.
Nitekim Zirve’den çıkan kararın İngilizce ve Türkçesi arasındaki farkla ilgili tartışma olmasaydı bu konu çoktan unutulmuştu bile.
21 Ağustos 1969’da radikal dinci Avusturyalı bir Yahudi tarafından ateşe verilen Mescidi Aksa olayından sonra İslam Örgütü kurulmuş ancak geçen 48 yıl içinde bu Örgüt Kudüs için hiç bir şey yapamamıştır.
Hatta Örgüte bağlı Kudüs Komitesi başkanlığına seçilen Fas Kralı Komiteyi toplantıya çağırma gereğini bile duymamıştır.
Bu Kral Hazretleri İstanbul Zirvesine gelme zahmetine bile katlanmamıştır.
Zaten Zirveye liderler düzeyinde ancak 18 ülke katılmıştır.
Libya, Yemen, Somali gibi durumu karışık ülkeleri çıkarırsak bu sayı 15’e düşer.
Geri kalan 39 ülkenin temsilcileri çok daha alt düzeylerde toplantıda bulunmuştur.
Tıpkı Suudi Arabistan gibi.
Oysa örgütün merkezi o ülkede.
Türkiye temsilcisi olarak Ekmeleddin İhsanoğlu da 10 yıllığına örgüt genel sekreteri olarak orada bulunmuştu.

Yani AKP iktidara geldiği 2002 yılından Arap Baharı’nın ikinci yılına kadar ve hiç bir işe de yaramamıştı.
Gelelim Zirvede alınan karara. Türk medyasının ‘Tarihi’ dediği karara.
Yani Kudüs’te Filistin elçiliğini açma kararı.
Yani 57 Müslüman ülke Kudüs’te elçilik açacak.
Türkçe, Arapça ve esas alınan İngilizcede hata olmasını boş verin.
Önemli olan bu kararın nasıl uygulanacağıdır.
Uygulanmaz…
Çünkü Doğu Kudüs denilen şehir işgal altında ve İsrail izni olmadan hiç kimse oraya giremez.
Ayrıca tüm Batı Şeria 1967’den beri işgal altında ve Gazze kuşatma altında.
Yani İsrail izin vermeden hiç kimse buralara girip çıkamaz.
Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar dâhil…
Peki, nasıl gelindi bu noktaya?
Biraz tarih…
1917’de Osmanlı bölgeden çekilince İngilizler Filistin’i işgal etti.
İşgali gerçekleştiren Allenby komutasındaki İngiliz ordusunda 7 bin Yahudi gönüllü vardı.
İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı’ya ihanet eden Suud ve Haşim aşiretleri farkında olmadan kısa bir süre sonra kazığı yiyecekti.
Bölge halkları da bugün bile Suud ve Haşim ailelerinin yönetimindeki Suudi Arabistan ve Ürdün politikalarından çok acı çekti ve çekiyor.
Her iki yönetim ihanet içinde ve bugün bile Türkiye’den nefret eder.
Özetle birilerinin yıllarca Türk halkına yutturmaya çalıştığı gibi ‘Araplar Osmanlı’yı arkadan vurmadı’.
On binlerce Arap, cihat çağrısına uyarak Çanakkale, Sarıkamış ve başka birçok cephede savaşarak şehit düştü.
Ama o iki aile, Osmanlıya ve kendi halklarıyla birlikte tüm Arap halklarına ihanet etti.
Arap Baharı sonrasında AKP bu iki ülke ile işbirliği yaparak Suriye’ye bildik müdahalede bulundu.
Sonrasında ne oldu?
İngilizlerin Yahudilere ilan ettiği Belfour Deklerasyonu ve coğrafyayı bölen Saykes-Bicout haritaları…
Sonrası belli; 14 Şubat 1945’te ABD Başkanı Roosevelt ile buluşan Suudi Kral Abdülaziz her türlü ihanet için imza üzerine imza attı.
Bu ihanetin parçası olarak İsrail’in kurulması vardı.
İngilizler 1917’de Filistin’i işgal ettiğinde bu topraklarda 50 bin kadar Yahudi vardı.
İngilizlerin desteğiyle 1917-1947 döneminde Türkiye dâhil dünyanın her tarafından bu topraklara 600 bin Yahudi taşındı.
Bu Yahudiler çeşit çeşit terör örgütleri kurarak acı çektirdikleri Filistinlileri göçe zorladılar.
Ama birileri yalana devam edecekti:
‘Filistinliler toprağını satıp kaçtı’.
Amaç dünyanın Filistin halkının mücadelesine olan ilgi, dayanışma ve desteğini azaltmaktır.
1947’de İsrail Devleti kurulduğunda Yahudiler Filistin toprağının yalnızca yüzde 6,5’na sahipti.
Ki bir kısmını Osmanlı döneminde Saray’dan ya da yabancılardan satın almışlardı.
Demek ki ‘Araplar Türkleri arkadan vurmamış’ ve de ‘Onurlu Filistinliler topraklarını satmamıştı’…
Tersini söyleyen varsa beni bulsun anlatayım.
Hem de rakamlarla.
Gelelim İsrail devletine.
İngiliz işgalinde Filistin’de Yahudiler’in sayısı 650 bin olunca bu kez ABD devreye girdi ve BM’de yapılan oylama ile Filistin toprağının yüzde 55’inin 650 bin Yahudi’ye verilerek İsrail devletinin kurulmasını sağladı.
Dünya tarihinde benzeri bir olay yaşanmamıştı.
Bir halkın toprağı elinden alınarak dünyanın her tarafından toplanan başka insanlara verilmişti.
Böylece ABD kendisi gibi toplama bir halk olarak dünyanın her tarafından getirilen Yahudilerle kurulan İsrail devletini sahiplendi.
Filistin toprağının geri kalan bölümü 1.250.000 Filistinliye verilerek Filistin devleti kuruldu.
Bu devletin Batı Şeria bölgesi Ürdün’e Sina bölgesi Mısır yönetimine bırakıldı.
İş bununla da kalmadı.
İsrail 1967 savaşında Filistin’in bu bölgelerinin yanı sıra Suriye’nin Golan, Mısır’ın Sina ve Lübnan’ın Şabaa bölgelerini işgal etti.
Sonraki yıllarda yapılan anlaşmalarla İsrail Batı Şeria’da Filistinlilere özerklik tanıdı ve 2005’te Gazze’den çekildi ama kuşatmasını sürdürdü.
Dünya ise Filistin Devleti’ni tanıdı ama ortada devlet yoktu.
Çünkü hiç kimse İsrail’e ‘Çık artık bu Filistin topraklarından’ diyemedi.
Özetle 6,5 milyonu İsrail’de ve toplamda tüm dünyada 14,5 milyon Yahudi, 350 milyon Arap ve 1,5 milyar Müslümana kafa tutuyor.
İsrail izin vermezse Filistin Devlet Başkanı denilen kişi bile bulunduğu Ramallah’tan çıkamaz.
Bu da yetmiyor çünkü ‘laik’ Mahmud Abbas ile 2006’da seçimleri kazanan ‘İslamcı’ Hamas arasında kavgalar bir türlü dinmiyor.
ABD işbirlikçisi Arap kral ve başkanlar bu kavgayı körüklemek için aralıksız uğraşıyor.
Bu arada İsrail işine bakıyor.
İşgal altında tuttuğu Batı Şeria topraklarında binlerce ev yaparak Sovyetler’in dağılmasından sonra Doğu Bloku ülkelerinden getirdiği bir milyon Yahudi göçmeni buralara yerleştirdi.
Arap yönetimlerin büyük bölümü ise ihanet içinde!
Bölgede ise sorunlar bir türlü bitmedi…
İsrail Devleti kurulduktan sonra 1956, 1967, 1973 ve 1981 Arap-İsrail savaşlarının yanı sıra İranIrak savaşı, Kuveyt işgali ve Irak’ın Amerika tarafından işgali ise başka örnekler.
En yeni olanlar ‘Arap Baharı’ ile birlikte yaşandı.
Suriye, Irak, Libya ve Yemen perişan edildi.
100 ülke mezhepsel gerekçelerle IŞİD, Nusra ve benzeri örgütleri kurdurarak Suriye üzerine çullandı.
Karlı çıkan tek ülke İsrail…
Suriye zayıf düşürülmeseydi Trump asla son kararını alamazdı.
Dönelim İslam Zirvesi’ne. Böyle bir perişanlık yaşayan ve kendi içinde bir sürü sorunla uğraşan bir coğrafya nasıl olur da İsrail ve tabii ki ABD’ye karşı direnecek?
Gerçekçi olalım:
İslam ülkeleri, Filistin yani İsrail konusunda tek adım atmaz, atamaz.
Olmayan bir Filistin devletinin kurulmasını sağlayamayanlar Kudüs’te elçilik açamaz.
İslam ülkeleri önce kendi aralarındaki sorunları çözmeli.
İsrail 70 ABD ise 241 yıllık iki ülke ve aralarındaki ‘çıkar aşkı’ çok net anlaşılıyor.
İsrail’i 1947’de BM’de kurduran Başkan Truman Demokrat Parti’den, Trump ise Cumhuriyetçi!
Bu da ABD içindeki güç dengelerinin kendi içindeki ilişkiden ve Yahudi lobilerini kazanma hevesinden kaynaklanıyor.
AB ülkeleri umurunda değil.
Bu ülkeler Trump’ın kararına karşı gibi görünüyor ama sonunda çoğunluğu İsrail’den yana olur.
Bunun birçok dinsel, tarihsel, çıkarsal ve stratejik nedeni var.
Bu durum böyle devam ederse bölgeyi çok karanlık gelecek bekliyor.
İsrail Doğu Kudüs’te yaşamakta olan 200 bin Müslüman Filistinliden kurtulmaya başlayacaktır.
Olmaz demeyin.
6 yıl içinde Suriye’de 300-400 bin insan öldü ve hiç kimse umursamadı.
Irak’ta ölenlerin sayısı son 20 yılda bir milyon civarında.
İsrail sonraki süreçte Mescidi Aksa dâhil Kudüs’teki İslami varlıkları yıkacaktır.
İsraillilerin derdi Süleyman Tapınağını yeniden inşa etmek ve kendi Siyonist ideolojilerinin zaferini ilan ederek maksimum haz almaktır.
Anlaşılması zor sapkın bir saplantı!
Hani şu ‘Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti’…
Tıpkı IŞİD olayında olduğu gibi: ‘Irak Şam İslam Devleti’.
Adamlar ve diğer radikal İslamcı gruplar İsrail’e karşı hiç bir eylemde bulunmayı düşünmüyor.
IŞİD’in arkasında olan ABD, Filistin ile ilgili tüm çabaları BM Güvenlik Konseyi’nde veto etti ve edecek.
Arap ve Müslüman ülkeler çaresiz.
Ne ABD ne de İsrail’e karşı ortak tavır alamıyor.
Örneğin; ilişkileri kesmek!
O zaman geriye bir tek hesap kalıyor:
Birileri ABD destekli İsrail’in karanlık projelerine dur demeli.
O birileri Türkiye…
Bunun öncelikli ve tek koşulu Türkiye ile İran’ın birlikte hareket etmesi ve İsrail’i durdurabilecek iki ülke olan Suriye ve Irak’a destek vermesi.
Savaş için değil caydırıcılık için.
Tıpkı Barzani olayında olduğu gibi…
Benden söylemesi;
Başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok Arap ülke yönetimi başta Türkiye olmak üzere coğrafyamızı yok etmek için ihanetlere devam ediyor.
Olmaz demeyin:
İsrail kurulamaz dediler kuruldu.
Fazla dayanamaz dediler bu hale geldi.
Kudüs işi olmaz diyenler olacağını görecekler.
Sonrasında herkes sırasını bekleyecek.
Şanslı olan üç beş sene gecikmeli perişan edilir.
Yol ve yöntem hiç önemli değil.
Düşman her yerde..
Ve çok kalleş!

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İMAR AFFI GELİYOR!..

HIZLI YORUM YAP