34,2419$% 0.13
37,0189€% 0.67
44,4946£% 0.78
2.927,23%0,08
2.664,88%0,17
8.896,44%0,39
Adnan Menderes‘in yaptığı gibi…
Turgut Özal‘ın yaptığı gibi…
Erdoğan‘ın yaptığı gibi…
Osmanlı da, İngilizlere sonsuz imtiyazlar tanıyan 1838 ticaret anlaşmasıyla piyasasını Avrupa’nın açık pazarı haline getirerek yıkıma uğrattı.
Bu anlaşmaya “capo d’opera”/şaheser diyen İngiltere Dışişleri Bakanı Henry Palmerston, İstanbul’daki büyükelçisine yazı göndererek şu direktifi verdi:
“Serbest ticaret yoluyla Sultan’ın tebaasının servet ve refahı artacak, sanayi önemli gelişme gösterecek. Türkiye bu anlaşmayı uygulamakla, Batı uygarlığına girecek. Gereken kişilere bunları anlatınız…”
David Urquhart gibi ataşeler, Alexandre Blacque gibi gazeteciler devreye sokuldu. D.Urquhart, -II. Mahmut’un çok etkilendiği-A. Bacque’nın “Moniteur Ottoman” adlı gazetesinde şunu yazdı:
– Osmanlı Devleti eski ekonomi ve maliye uygulamaları tarihin çöp sepetine atmalı;
– Özellikle ticaret tekellerini ve iç gümrükleri kaldırmalı;
– Dış ticareti hemen serbest bırakmalı;
– Gümrükleri çok düşük tutmalı…
Ve:
Maalesef Osmanlı buna inandı…
Aynı Menderes, Özal ve Erdoğan gibi…
Hepsinde de üretmeyen ancak çok tüketen bir ülke haline getirildik.
Yaklaşık 180 yıl önce buna karşı çıkanlar da oldu:
Nakşibendi Gümüşhanevi Tekkesi’nin kurucusu Ahmet Ziyaüddin Efendi (1813-1893), bir tüccarın oğlu ve müritlerinin çoğunun esnaf olması sebebiyle ticari yıkımı hemen fark etti. Osmanlı pazarının yabancı sermayenin eline geçişini engellemek için;
– Yerli sermaye birikimi oluşturmak amacıyla yardım sandıkları ve ortaklık yoluyla şirketler kurdu…
Bu sandıklar-şirketler, Nakşibendilerin tarihleri boyunca Osmanlı’ya karşı ilk “siyasal” tepkileri oldu…
Peki…
Sonra ne değişti de bizim Müslümanlar sömürgeciliğin/emperyalizmin gölgesine girdi?
Osmanlı-İngiliz ticaret anlatmasından on yıl sonra Avrupa’yı 1848 ayaklanmaları salladı. Devrimin önderi -Komünist Manifesto’yu yazan- Karl Marks idi…
Osmanlı’ya “sosyalizm” ve “komünizm” sözcükleri o dönem geldi. İlk yazan kişi ise Osmanlı piyasasının İngiliz mallarına açılması için Ceride-i Havadis Gazetesi‘ni çıkaran İngiliz ajanı William N. Churchill idi!
Churchill ve yazarı Urquhart’ın 1848 Devrimi’ne nasıl baktığı belliydi…
Marks ve Engels ise “Türk dostu” geçinen D. Urquhart’ı “budala, adi, geveze” olarak nitelendirip, Osmanlı’yı İngiltere’nin imalatçısı haline getirerek sömürülmesinin aracısı olduğunu belirtti mektuplarında.
Urquhart’ın aksine Marks, kapitalizmin Avrupa haritasını alt üst edeceğini ve eski tip imparatorluk olan Türklerin, devrimci tavır almazsa/uluslaşma sürecini tamamlayamazsa yenilip parçalanarak Anadolu’ya döneceği öngörüsünde bulundu.
Marks bilim insanıydı…
Urquhart ise casus…
Ama… Urquhart’ın İslam’ı yücelten yazıları Müslümanları mest etmeye yetti. Hele Rusya karşıtlığı İstanbul’da herkesin gönlüne taht kurdu… (Birkaç yıl önce Yunan bağımsızlığı için Osmanlı’ya karşı savaştığını kimse bilmiyordu!)
Müslümanların beynine/bilincine değil, kalbine/duygusuna hitap edenler kazandı. Bu sebeple…
İngilizler, en etkili darbeyi ahlaksızca “namus” üzerinden yaptı. Avrupa tarihinin en büyük karalama kampanyasını, Osmanlı basını olduğu gibi tercüme etti: “(Komünizm) fikirleri fiile çıkacak olursa, insanı hayvandan ayırmaya yarayan ırz ve namus sıfatları büsbütün kaldırılmış olur…”
Marks’ın Katoliklere yönelik yazdığı kırpılıp, “din afyondur” sözüne dönüştürdü.
Böylece Müslümanlar sorgusuz İngiliz sömürüsüne teslim oldu. Osmanlı yerli pazarının yıkılması artık kimin umurundaydı!
Ahmet Ziyaüddinlerin yerini, İngiliz kontrolündeki mason Cemalettin Afganiler aldı.Piyasa için -tıpkı Tanzimat gibi- dinin de “modernize” edilmesi gerekiyordu!
Emperyalizmin İslam’ı, politik söyleme kurban etme dönemi böyle başladı…
Ve Mendereslere, Özallara, Erdoğanlara kanma da hep böyle “dini sosla” gerçekleştirildi.
Aklı kaybeden Müslümanlar…
– Nazi saflarında da bulundu…
– Soğuk Savaş döneminde anti-emperyalistlerin karşısına vurucu güç olarak da çıkarıldı.
Bu konuda sayısız olay yazabilirim…
Ama derdim bu değil…
Emperyalizm Müslüman’ı; kültürel kodlarla nasıl etkiledi ise “Bizim Mahalle” de aşırı/kaba modernist/gardıropçu saik ile öteledi! –Ahmet Nesimi’den Hikmet Kıvılcımlı’ya, Mihri Belli’den Doğan Avcıoğlu’na bir avuç solcu dışında– İslam’ı öğrenme zahmetine bile girişmedi…
Peki arkadaş…
Yukarıda tarihsel süreci özetledim. “Müslümanlar emperyalizmin kılıcıdır” gibi değerlendirmeleri kaç kez daha yazacağız? Dünya dönmüyor mu? Örneğin… Temel meselenin iktisat olduğunu belirten Anti-Kapitalist Müslümanları görmezlikten mi geleceğiz?
Farkında değil misin:
Sistemin ekonomik-politik tartışma alanı -emperyalizmin isteğine uygun olarak- sürekli kültürel çatışmalarla yok edildi/ediliyor…
Oysa. Neoliberalizme karşı çıkılmadan demokratik gelişme olmaz; bunun öncelikli koşulu, emperyalizm dayatması kültürel hegemonyayı iki mahallenin de yıkmasından geçer.
Bu nedenle…
Dünden bugüne sömürüye karşı kim/kimler, bağımsızlıkçı ekonomik-politik çizgiyi savunma noktasına geldiyse yanında durmak gerekmez mi?
Ülkünüz tam bağımsız Türkiye değil mi?
Abdestinizden şüpheniz mi var?
iPhone’ları kırın, yenisi çıkıyor!..