İnternet üzerinden yayın yapan İngiliz basın kuruluşu independent.co.uk tarafından geçilen haberde, Dünya Müslümanlarının hacı olmak için ziyaret ettikleri Mekke Kenti’nin büyük bir kısmının yeniden inşasını öngören ve milyarca Dolar tutarındaki yeni projenin şehirdeki pek çok kutsal mekanı tahrip edeceği bildirildi.
Gazeteye konuşan İslam bilimcileri söz konusu projenin Hz. Muhammed’in doğduğu evin kalıntıları olan yere de zarar vereceği konusunda hemfikir.
Detayları independent.co.uk tarafından ele geçirilen söz konusu planın onaylanması halinde, kentte bulunan Mescid – i Haram ya da bilinen diğer adı ile Büyük Cami’de bulunan küçük kütüphane binasının mevcut yerinden kaldırılarak başka bir yere taşınması gündeme gelecek. Ancak bilim adamları, konuyla ilgili olarak yaptıkları açıklamalarda, söz konusu kütüphane binasının bulunduğu yerde Hz. Muhammed’in doğduğu evin kalıntılarının bulunduğunu söylüyor.
Yakınlarında bulunan metro istasyonunun yeniden inşaatı ve Suudi Krallığının kurucusu Kral Abdulaziz adında yaptırılacak büyük kütüphane binasının inşaatı sebebiyle mevcut yerinden kaldırılmasına ilişkin planların geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi tarafından değiştirilmesi, söz konusu küçük kütüphanenin eski yerine kalmasına yönelik umutları arttırmıştı. Ancak bölgenin yeniden inşaatından sorumlu müteahhit şirket olan Saudi Binladin Group, Krallık Sarayı’nın hemen bitişiğinde bulunan binanın, imam konutu inşaatına yer açılması için mevcut yerinden kaldırılmasını önerdi.
Suudi Kraliyet Ailesi, Abdulaziz el Suud’un Arap Yarımadası’nda iktidara geldiği 19. yüzyıldan bu yana resmi din olarak kabul edilen İslam’ın vahhabi anlayışına mensup.
Kraliyet yetkilileri Hz. Muhammed’in doğduğu ev olan Beyt ül-Mevlid’in kutsal bir kalıntı olduğunu reddediyor ve Allah’a şirk koşmak sureti ile Allah’tan başka ilahlara ibadete sebep olacağı sebebiyle korunmasına karşı çıkıyor.
Mekke’yi gökdelenler ve lüks otellerle dolu büyük bir mega kente dönüştürmeyi öngören, bu sayede ülkeye on milyarlarca Dolar tutarında yatırım yapılmasına olanak tanıyan ve aynı zamanda maksimum seviyede Müslüman hacının aynı anda ibadet edebilmesi için Büyük Cami’nin olabildiğince büyütülmesini de amaçlayan dev proje, dini ve kültürel değerlerin korunmasına ilişkin olarak hazırlanmış hiçbir arkeolojik raporu dikkate almadan ilerliyor.
Beyt ül-Mevlid’in olası tahribatı ise projeyi eleştiren bilim adamları için bardağı taşıran son damla oldu. İngiliz İslam Mirası Araştırma Fonu’nun başkanlığını yapan tarihçi Dr. İrfan el Alavi, ‘‘Suudi Krallığı’nda ayakta kalabilen ender tarihi miraslardan bir tanesi, tüm Dünya Müslümanları için kutsal bir emanet niteliğinde olan Peygamber Hz. Muhammed’in doğduğu evdir’’ diyor ve pek çok insanın bu kutsal emanetin yok edileceğinden haberi bile olmadığını da sözlerine ekiliyor:
‘‘Söz konusu ev, milattan sonra 787 yılında Abbasi halifesi Harun Reşid’in annesi tarafından satın alınmış ve kendisi tarafından evin olduğu yere harika bir cami yaptırılmıştır. İspanyol gezgin İbn – i Cübeyr tarafından 12. yüzyılın sonunda kaleme alınan notlarda bu camiden bahsedilmekte. İbn – i Cübeyr muhteşem bir yapı olarak tarif ettiği caminin büyük bir kısmının altından yapıldığını söylüyor. Bu cami 1803 yılında Mekke’yi ele geçiren ve şu anki Suudi Krallığı’nı kuran hanedanlığın orduları tarafından yok edilene kadar aktif olarak kullanılmıştır. Şehrin Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altına tekrar girmesinin ardından söz konusu cami yeniden inşa edilmiş, ancak 1924’te Suudilerin kenti yeniden ele geçirmesiyle bir kez daha yerle bir edilmiştir. Şu anda bu caminin bulunduğu yerde halka açık küçük bir kütüphane bulunmaktadır. Yüksek bir yapı niteliğinde olmayan kütüphane, kapılarını ziyaretçilerine ender olarak açmaktadır ve buldozerlerin yolu üzerine bulunan az sayıdaki tarihi miraslardan biridir. Bu kütüphane binası, kendi temelinin altında bulunan tarihi kalıntıların korunması amacı ile 1950’li yıllarda inşa edilmiştir’’.
Büyük imam konutunun ve kraliyet sarayının inşaatı, Peygamber’in doğduğu evden arta kalan ve şu an toprak altında bulunan kutsal tarihi kalıntıların neredeyse kesin olarak yok olması manasına gelmekte. Çünkü inşaatın başlamasının ardından kazılacak olan temeller betonla doldurulup tüm zemin mermerle kaplanacak ve ileride gerçekleştirilebilecek olan tüm olası arkeolojik araştırma ihtimalleri de böylelikle ortadan kalkmış olacak.