35,4577$% -0.02
36,6284€% 0.19
43,3616£% -0.2
3.086,86%0,42
2.707,89%0,44
9.748,02%0,09
Sevgili okurlarım koronadan, ölümlerden, yolsuzluk ve vurgunlardan artık
sıkıldık, bugün başka bir konuyu yazmak istedim…
Ahmet Haşim (1883-1933) Türkiye’nin gelmiş geçmiş en ünlü şairlerinden biriydi.
Hakkında nice kitaplar, makaleler yazıldı.
Dedem (annemin babası) Refik Şevket İnce, Selanik Hukuk Mektebi mezunu bir
avukat. 1920 yılında açılan ilk Meclis’te Saruhan (Manisa) milletvekili. 1921
yılında Atatürk’ün Adalet Bakanı.
Milli Mücadele’nin sivil kahramanlarından biri, öldüğü 1955 yılına kadar
Atatürk’ün “Askeri.”
Sonraki yıllarda hep siyasetin içinde olan bir hukuk adamı. 1950 yılında Adnan
Menderes’in ilk hükümetinde Milli Savunma Bakanı.
Ahmet Haşim’le dostluğunun nereden geldiğini bilemiyorum. Bazı kaynaklar
askerlik arkadaşı olduklarını belirtiyor.
★★★
Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek programında Prof. Dr. Celal Şengör, birkaç
gün önce Ahmet Haşim’in dedeme yazdığı mektuplardan birini okuyunca, aklıma o
mektupları yazı konusu yapmak geldi.
İşte 1917 yılında yazılan o mektuplardan kısacık iki örnek… (Bazı sözcüklerin
Türkçesini kullandım.)
Okuyunca Anadolu’nun o yıllardaki perişan durumunu ve Atatürk’ün Milli
Mücadele’yi hangi koşullarda başardığını bir kez daha göreceksiniz.
★★★
“…Sevgili Refik, yirmi gün süren ve nice bağ ve bahçe sefalarına rağmen ruhumda
hiçbir hakikî lezzetin hatırasını bırakmayan bu devrenin sonunda bu ikinci
mektubu gene Niğde’den yazıyorum…
En zenginlerinin evinde geçirilen bir gecenin sabahında, nefis bir yemek diye
sofraya getirilen suyla pişmiş uğursuz bir fasulyenin bağırsaklarda sebep olduğu
gazlar ve ıstıraplar ile uyanılıp da anlaşıldığı zaman, bu akılsız kardeşlerin
(Anadolu insanının) amaçsız hayatına, boşa giden üstün gayretle çalışmalarına
karşı derin bir üzüntü duymamak mümkün değildir.
Refik, Ankara’da, Almanya imparatorunun Anadolu hastalıklarını incelemek üzere
gönderdiği bir tıp heyetinin bazı büyük rütbeli ileri gelenleriyle görüştüm.
Bunlar bir seneden beri her gelen hastayı ücretsiz muayene etmek ve mümkün
olduğu kadar incelemelerini sağlıklı kişiler üzerinde mektep talebesi gibi
yapmak suretiyle şunu anlamışlardır ki, Anadolu Türklerinin karınları kurtlarla
yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor.
Cinsi, (insanlığı) yakın bir yok olmayla tehdit eden bu hâlin sebebi neymiş
bilir misin?
Beslenme eksikliği.
Her ne kadar garip görünse de Anadolu Türkleri henüz ekmek yapımından bile
habersizdir. Yedikleri mayasız bir yufkadır ki, ne olduğunu yiyenlerin midesine
bir sormalı.
İstisnasız ulaşım araçları kağnıdır. Ellerinde esir olan öküzler ve bu türden
hayvanlar için en zalim düşüncelerin bile icâdından aciz kalabileceği -bununla
beraber ağır, dar ve maksada uygun olmayan bu âlet- hiç şüphe yok ki, taş devri
keşfi ve aletlerindendir.
Kağnı bir araba değil fakat, hayvana yapışıp onun hayat unsurlarına hortumunu
sokan ve bu suretle kanını ve canını çeken bir canavardır. Uzaktan görüldüğü
zaman bir arabadan çok, büyük ve korkunç bir karafatma hissini verir.
Tarihi bilen âşinâ bir göz için üzerindeki uzun değneği ve ayakta duran
arabacısıyla eski devirlere ait, taşlar üzerine çizilmiş ilkel arabaları
hatırlatan bu kağnıların boyunduruğu altında masum hayvanların çektiği azabı
gördükçe, onu sevk eden sakin köylünün insanlar gibi bir ruhu olup olmadığından
şüphe ettim.
★★★
Anadoluluların becerikliliği ancak öküz tezeğini kullanmakta ve onu kullanılmaya
uygun bir hâle sokmak için buldukları çarelerin çeşitliliğinde görülür.
Tezeğin bu adamlar nezdindeki kıymeti hayret vericidir. Sürüler meraya çıkarken
veyahut akşam şehre girerken kadın ve çocuk, gözleri nurlu bir noktaya
yoğunlaşmış gibi, öküz k.çlarından bir saniye dikkatlerini ayırmayarak ve
yüzlerce rakipten geri kalmak korkusuyla seri adımlarla koşarak, öküz g.tünden
düşen en ufak b.k parçasını toplamak üzere dirseklerine kadar bulaşık elleri ve
hırstan gözbebekleri fırlamış gözleriyle yere kapanırlar.
Bu b.klar toplanır, sepetlere doldurulur, evlere götürülür ve nihayet bir altın
mayası yoğurur gibi, altın gerdanlıklı genç kadınlar beyaz kollarıyla onu
yoğururlar ve muntazam yuvarlaklar hâline koyup kurumak üzere duvara
yapıştırırlar.
Anadolu’nun duvarları bu öküz pislikleriyle sıvalıdır. Bütün hayvanlarda o koku
solunur.
Yemekleri, sütleri, ekmekleri hep tezek dumanının kokusuyla ele alınmaz bir
hâldedir…
Evlerine gelince, onlar da öyle. Duvarlar yontulmamış alelâde taşların, çalı
çırpının, leylek yuvasında olduğu gibi gelişigüzel dizilmesinden oluşmuştur.
Baca nedir, bilir misin? Dibi kırık bir testi…
Anadolu, tamamen temizlikten mahrumdur. Sakallı Celâl’in dediği gibi en nefis
icatları olan
yoğurt bile pislik mahsulünden başka bir şey değildir…
★★★
Anadolu, hemen bir uçtan bir uca frengilidir. (pislikten geçen bulaşıcı cinsel
hastalık.) Anadoluluların güzelliği de bozulmuştur.
Bir köy, bir kasaba veya bir şehrin kalabalığına bakılsa, şehrin kalabalığında o
kadar topal, topalların o kadar çeşitlisi, o kadar cüce, kambur, kör ve çolak
görülür ki, insan kendini eşyanın şeklini bozan dışbükey bir camla etrafa
bakıyorum zanneder…
Refik, Anadolu hakkında sana daha çok yazacak şeyler varsa da mektuba gülünç bir
makale süsü vermemek için bu konuyu burada kesiyorum…”
★★★
Ahmet Haşim’in dedeme yazdığı mektuplardan bir başkası “İki gözüm Refik” diye
başlıyor. Mektubun tarihi 16 Ağustos 1917. Devlet görevlisi olarak Ankara’da
geçirdiği birkaç günü de anlatıyor. Kısaca bir alıntı yapıyorum:
“…Sana bu yeni bölgem hakkında biraz bilgi vereyim. Bilmem önceki mektuplarımda
sana Ankara’dan söz etmiş miydim?
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
Hayal edilecek bir cehennem için bu şehirden daha uygun bir örnek bilmiyorum.
Yalçın kayalar üzerine dağılmış bu fare rengindeki harabe içinde ruhun ve asabın
bütün işkencelerini tattım…”
Milli Mücadele işte bu Ankara’da toplananlar tarafından, Anadolu’nun bu
koşullarında kazanılmıştı.
Sağlıkta şiddet yasası mı, sağlıklı şiddet yasası mı?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.