34,7394$% 0.06
36,5742€% 0.22
44,0557£% 0.24
2.957,94%0,50
2.647,18%0,39
9.827,23%1,51
İşte o yazı:
” Ankara Altındağ’daki Hamamönü semtini bilenleriniz çoktur.
Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nı yazdığı ev de.
Yeraltı dünyasının namlı kabadayıları Dündar Kılıç, Alaattin Çakıcı, Ümit Ölmez gibi yüzlerce kabadayının doğduğu ya da yol aldığı yerler de oralar…
* * *
Taceddin Sultan Camii, Hacı İlyas Camii, Hacı Musa Camii, Sarıkadı Camii, Mehmet Çelebi Camii gibi bilinen camiilerde.
Tası tarağı toplayıp, siyasetin kaybedenler kulübüne üye olanlar da oradalar…
* * *
Ankara Kalesi’nin alt eteklerinde ruhani bir nefes almak isteyenler de.
Siyasetin ballı makamlarına yeniden oturmak için puslu havada pusuya yatan bürokratlar da orada…
* * *
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun kabri de; “Vur patlasın, çal oynasın” mekanlar da orada…
* * *
Bir vakit kritik görevlerde bulunmuş siyasilerin çoğunun Hamamönü’nde Cümbür Cemaat ofis kiralamaları size de fazla tesadüf gelmiyor mu?
Ne var orada?
Gömü olmadığına göre neden hepiniz oradasınız?
Bu soruyu eski bir Bakana sormuştum; “Muhsin Başkanın kabri bizi birleştiriyor.” yanıtına, “dirisine pek sahip çıkmadınız diye hatırlıyorum!” deyince “namazı kaçıracağım.” sözleriyle yanımdan uzaklaşmıştı.
* * *
Siyaseti yerinden oynatma çabalarının ana karargahı artık Hamamönü…
Bir nevi Kurtlar Vadisi diyebilirim!
Kim, kime söyledi tam hatırlamıyorum ama bir Kurtlar Vadisi repliğiydi;
“Yer yerinden oynamadıkça, hiçbir şey yerine oturmaz…”
Hamamönü mistik ve güzel bir yer olduğu için kritik siyasetçilerle görüşmeye gelenler, istemedikleri biriyle karşılaştıklarında “Dergahta iki rekat namaz eda ettim!” diyerek, siyasi görüşme trafiklerini rahatlıkla gizleyebiliyorlar.
Hamamönü’ndeki sıra dışı gelişmelere birazdan döneceğim ama önce bir Türkiye turu yapalım beraberce.
* * *
Türkiye siyaseti çoklu faktörlerle içte ve dışta tıkanmaya-akıntıya doğru sürükleniyor.
Giderek siyasi yerçekiminin olmadığı zamanlara doğru yaklaşıyoruz.
Bazen puzzle’ın parçalarının yerli yerine oturması için yerçekiminin kaybolması gerekir ama yerin çekmediği, yerçekiminin olmadığı anlarda savrulma kaçınılmaz.
Kökleri 2200 yıla uzanan, 16 dalı kesilse bile Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeniden filizlenen tarihin en büyük mirasına sahip bir devlet geleneğine sahibiz.
* * *
Kaç pusu, kaç tuzaktan kurtulduğumuzu tarih kitapları bile muhtemelen eksik yazar. Fakat…
Türk Milleti’nin tarihten ders al(a)mamak gibi kötü bir huyu da var…
16 kez küllerinden doğan bir Anka Kuşu rahatlığında, “gerekirse batar, yine doğarız!” özgüveni ile hareket etme riskinin farkında değiliz.
Güneş değiliz ki, batarsak yeniden doğalım… Ki güneş bile bir gün batıdan doğacak!
Dünya eski dünya değil.
Binlerce atom bombası, on binlerce nükleer füzeyi topraklarında barındıran hasımlarımız var karşımızda.
Hakikat bir gün bizim karşımıza “yerim senin hamasetini! ” diye çıkabilir!
Gerçekçi olalım.
Son kalede, duvara yaslanmış durumdayız!
* * *
Ya bu toprakları berduş halimizden ayılarak 2200 yılın şanına yakışır şekilde savunacağız, ya da ihtimali giderek kuvvetlenen tarihsel bir çöküş, belki de yok oluşla karşılaşacağız.
Bizi, birbirimize düşüren bizden olamaz.
Bizi biz yapan bu coğrafyanın tamamıdır.
Bu toprağın altında yatanlar, üstünde gezinenleri Türk-Kürt- Alevi- Sünni diye ayırsalardı, bu topraklar için canlarını verirler miydi?
Türk siyaseti içinde bulunduğu hancı sarhoş- yolcu sarhoş halini terk etmeli. Siyasete malzeme ettiği her unsurdan uzaklaşmalı.
* * *
Hamamönü’ne geri dönersek…
Restore edilmiş evleri tam ortadan bölen bir ana cadde var.
Yukarı kısımda oturanlar ve aşağıda kalanlar.
Aşağı taraf Muhsin Yazıcıoğlu’nun kabrinin de olduğu Tacettin Dergahı kısmı. Özellikle bu noktada akşama doğru kendilerini şapka ve gözlükle kamufle eden siyaset ve bürokrat trafiği hızlanıyor. Bu görüşmeler bazen dikkat çekmesin diye bazı vakıflarda çay sohbetiyle başlıyor. Sonra birer ikişer önceden kararlaştırılan yakınlarda başka bir yere gidiliyor.
Yavaş yavaş adeta adı konulmamış bir “Hamamönü Partisi” kuruldu.
Bunların tamamına yakını Erdoğan’ın eski siyasi kurmay ve bürokratlarından oluşuyor.
Tek eksikleri, İçişleri Bakanlığı’na verecekleri dilekçe!
* * *
Eski Bakanlar…Milletvekillerinden, TBMM bürokratlarından, icracı Bakanlıkların merkeze alınmış önemli simalarından, tanınmış gazetecilere kadar bir çok isim özellikle hafta sonları rutin toplantılar yapıyorlar.
İlk bakışta normal kabul edilebilecek dost sohbetleri, özellikle son 6 ayda sistematik bir ARGE merkezine dönüşmeye başladı.
Bürokratlardan gelen bilgi- belgeler önce dar bir kadro ile paylaşılıyor.
Daha sonra bu bilgiler, “DEMLİ ÇAY!” adını koydukları daha geniş bir halkada hararetli görüşmelere evriliyor.
* * *
Kısa süre önce Hamamönü, Türkiye’nin yakından tanıdığı simalara “DEMLİ ÇAY” ismi ile kıritik bir toplantıya ev sahipliği yaptı. (*Daha önce de defalarca yapılmış.)
Haber kaynağıma göre toplantıdan önce telefonlar girişte ahşap bir kutunun içine bırakıldı. Hatta bir ara telefon görüşme ihtiyacı olan bürokrat, aradığı kişinin telefonunu bir türlü düşüremeyip, odaya girdiğinde, gülerek “Jammer da mı koydunuz?” deyince, bir eski bakanın kaş-göz işareti ile ‘SUS!’ dediğine tanık olmuş.
Konuşmaların içeriğini öğrenince, neden bu kadar sıkı önlem alındığını anlamak mümkün.
* * *
Bu toplantıda bulunan haber kaynağımın aktardığına göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi ve fiziki ömrüne dair kritik bilgi ve konuşmalar yapılmış.
Fazla detaya girersem haber kaynağımı ifşa edebilirim diye dikkatli yazmak istiyorum.
Toplantıda, Erdoğan’ın doktorlarından aldıkları bilgi olduğu iddia edilen duyumlar ayrıntılı şekilde anlatılmış.
Gizlice bir gemide ameliyat olduğu, sağlığının kırılgan olduğuna kadar bin bir senaryo ile Erdoğan sonrası nasıl bir mevzi alınması gerektiği, yaklaşık 4 saatlik sohbetin ana konusu olmuş.
MHP ve Lideri Devlet Bahçeli’de sağlık ve Sinan Ateş başlıkları ile sohbete dahil edilmiş. Erdoğan ve Bahçeli’nin insani sağlık sorunları ve siyaset yapma pratikleri biraz da pervasızca konuşulmuş.
Detayları haber kaynağımdan izin aldığım da yazacağım.
* * *
Haber kaynağım bu tarz toplantılara üç kez daha katıldığını söyleyince iki soru sordum;
“Neden bu toplantılara katıldın ve başka neler konuşuldu?”
Haber kaynağım; merakı ve bu konuşmaların nereye kadar ilerlediğini görmek istemiş.
Müsade etseydi; anlattıklarından yazacağım çok konular vardı ama deşifre olmak istemediği konusunda ısrarcı olunca haliyle o kritik başlıkları yazamıyorum lakin…
Erdoğan sonrası için kendilerine göre isim belirlediklerini yazmadan geçemiyeceğim.
Belki fazla paranoyak yaklaşıyorum ama gazetecilik güdüsü ile ‘DEMLİ ÇAY’ parolasından da huylandım.
* * *
Neden ‘DEMLİ ÇAY?’
Neyin demlemlenmesi, olgunlaşması gerekiyor?
Olgunlaşınca ne olacak?
Şartlar olgunlaşınca, bir güç odağı harekete mi geçecek?
Ya da bu ‘DEMLİ ÇAY’ metafor değil de gerçekten DEMLİ BİR ÇAY mı?
Bu çayı kim içecek?
Ya da kimin içmesi sağlanacak?
Bu toplantılarda her konuşma Erdoğan’a işaret ediyorsa, bu DEMLİ ÇAY parolası neyin nesi?
Erdoğan’a içirilecek bir çay mı?
Şu aşamada anlamlandırmak zor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeme-içme konusunda daha hassas olması mı gerekiyor acaba?
Haber kaynağımdan izin alırsam yazacaklarım, yazdıklarımın bir kaç katı.
“Şimdiki tehlikeler geleceğe dair kurgulardan daha az tehlikelidir” dese de Shakespeare, ben yine de Konfüçyüs’ün “İhtiyatlı insan nadiren hata yapar.” sözlerini dikkate alırım.
‘Hamamönü Partisi’ radarımda!
ÇOK SIRITIYOR ARTIK…
Gazetecilerin bazı siyasetçilere yönelik militanlik derecesi, siyasetçileri fersah fersah geçti.
Dikkatinizi çekiyordur.
Neredeyse her gün gündemde Süleyman Soylu var.
Soylu eleştirilemez mi?
Elbette eleştirilmeli. Ben de defalarca eleştirdim. Hatta geçmişteki kritik görevi, sert üslubu nedeniyle diğer bakanlardan fazla eleştiriyi de hak ediyor olabilir. Ancak..
Samimiyetsizlik şu noktada sırıtıyor.
Soylu’nun başta terörle mücadeledeki başarılarında tek satır olumlu yazmayan gazetecilerin, Soylu’yu her gün belgesiz haberlerle eleştirmeleri, tv’lerde konuşmaları çok sırıtıyor.
Objektiflik maskelerini işte bu çifte tarifeleri düşürüyor!
Madem bu gazeteciler objektif.
Neden yazı mazilerinde Soylu’ya dair tek iyi satır yok!
Bu durum, ne kadar da CHP’li Engin Altay’ın “Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa alkışlayacak halimiz yok!” sözlerini hatırlatıyor!
Hadi o siyasetçi!
Siz gazetecisiniz!
* * *
Neden 20 yıllık iktidarda, Soylu’nun dışında abanarak eleştirilen başka bir yetkili yok!
Bu gazetecilerin bir bölümünün niyeti sadece eleştirmek de olabilir ama..
Başta sokaktaki vatandaş ve toplumsal algı, Soylu’ya yönelik kin dolu saldırıları, terörle mücadelesinden duyulan rahatsızlığa bağlıyor artık.
Bu saldırıların Soylu’yu daha da güçlendirdiği ortada.
Hatta bazen bu gazetecilerin, tersten Soylu’ya çalıştıklarından şüphelenmemek mümkün değil!
* * *
VELHASIL: Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık. – Dostoyevski – Yeraltından Notlar
Diyanet'te korku zamanı! Makam katına parmak izi…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.