34,6994$% 0.2
36,6740€% 0.05
44,1187£% 0
2.940,27%0,21
2.637,50%0,04
9.640,08%0,00
Bizim sorunumuz ne biliyor musunuz:
Dünün hatalarını bugünün dersinedönüştürememek!
Hep bedeli bizler/halk ödüyoruz.
Bu ekonomik kriz -seçimi 1.5 yıl önceye alsa da- Erdoğan’ı koltuğundan edecek.
Şaşırtıcı değil; benzerlerini çok yaşadık.
– 7 Eylül 1946, Başbakan Recep Peker,devalüasyon oranı yüzde 53; iktidarı kaybetti. – 4 Ağustos 1958, Başbakan Adnan Menderes,devalüasyon yüzde 60; iktidarı kaybetti. – 10 Ağustos 1970, Başbakan Süleyman Demirel,devalüasyon oranı yüzde 40; iktidarı kaybetti.
– 24 Ocak 1980, Başbakan Süleyman Demirel, devalüasyon oranı yüzde 35; iktidarı kaybetti.
– 5 Nisan 1994, Başbakan Tansu Çiller,devalüasyon oranı yüzde 50; iktidarı kaybetti.
– 19 Şubat 2001, Başbakan Bülent Ecevit,devalüasyon oranı yüzde 50; iktidarı kaybetti.
Sıra Erdoğan’ın iktidarında; yaşadığımız büyük devalüasyon çünkü.
Bunun için müneccim olmaya gerek yok. Erdoğan da bunu bildiğinden zaman kazanmak için seçimi erkene aldı. Fakat anlamadığı şu:
Mesele seçimi kazanmak değil, kontrolü kaybetti.
Zaten yönetemiyordu artık hiç yönetemez!
Küresel efendileriyle yükselen, küresel efendileriyle düşer. Yani…
Neoliberalizmle yükselen, neoliberalizmle düşüyor!
Ama…
Bu yazıda benim meselem:
AKP iktidarı değil, halkın/ seçmenin hatalarından bir türlü neden ders çıkaramadığı? Benzer hatayı/hataları ısrarla tekrarlayıp durması…
RAMAZAN KARARNAMESİ
Tarih: 6 Ekim 1875.
Osmanlı Devleti, “Ramazan Kararnamesi” ile artık ödeyemeyecek hale geldiği dış borçlarını yapılandırdı. Yani…
Bu topraklar 143 yıldır “aynı filmi” seyredip duruyor!
Atatürk ve yoldaşları, Osmanlı’da bu acı pratiği yaşadıkları için tam bağımsızlığı şiar edindi. Erdoğan’ın diline doladığı Lozangörüşmelerinde en çok tartışılan ve Batı’nın Türkiye’yi sıkıştırmak istedikleri konu, kapitülasyonlar oldu.
Atatürk’e geri adım attıramayanlar II. Dünya Savaşı’ndan sonra “ekonominin iplerini” tekrar ele geçirdi.
1950-1960 yılları arasında iktidarda kalan(ve “CHP’den kriz devraldık” diyen) Demokrat Parti‘nin 10 yıllık iktidarı meseleyi aydınlatıyor:
– Kamu geliri/ GSMH: 1950’de 16.1 iken, 1960’ta 12.9’ya düştü.
– Kamu harcamaları/ GSMH; 1950’de 17.6 iken, 1960’ta 15.6’ya düştü.
– Kamu açığı/ GSMH; 1950’de 1.5 iken, 1960’ta 2.7’ye çıktı.
– İhracat; 1950’de 263 milyon dolardan, 1960’ta 321 milyon dolara yükseldi.
Ama…
– İthalat 1950’de 286 milyon dolar iken, 1960’ta 468 milyon dolara fırladı!
Bu nedenle…
– Ekonomik büyüme 1950’de 9.4 iken, 1960’ta 3.4’e düştü.
– Enflasyon 1950’de (eksi) -4.3 iken, 1960’da7.4’e fırladı.
Dünya Savaşı’ndan sonrası çeyrek yüzyıllık dönem dünyada “altın çağ” olarak bilinir. Ülke ekonomilerinin büyüdüğü, refahın arttığı süreçtir bu. Japonya, İtalya, İspanya, Yunanistan, Güney Kore, İsrail bu dönemin parlayan yıldızları oldu. Ülkemiz ise bu dönemi DP’nin popülist politikalarıyla boşa harcadı…
Sorumu unutmadım:
Neden hatalarımızda ısrar ediyoruz?
TEKNİK LAF KALABALIĞI
Türkiye siyasal tarihine bakıldığında genellikle “kültür” tartışmaları/çatışmaları yaptığımız görülür.
Büyük ekonomik krizler (ve seçmeni kandırmaya yönelik büyük vaatler) dışındapolitikanın gündemine iktisat gelmez/getirilmez.
Örneğin… Özellikle 2015 yılından itibaren Türkiye ekonomisinin uçuruma yuvarlandığıbiliniyordu. Halkın gündemine bu tehlikeli gidiş -muhalefet dahil- hiç getirilmedi. Muhalefet, “olumsuzluk üzerine siyaset yapmayın” gibi absürtlüklere boyun eğdi.
Medya ise sürekli “her şey yolunda” yalanını tekrarlayıp durdu.
Ve zaten medya yıllardır ne yaptı:
Ekonomiyi, akıl karıştırıcı-çok gizemli bir konu haline getirdi!
Gazetelerin ekonomi sayfaları ve televizyon ekranlarının her şeyi bildiklerini zanneden profesyonelleri ekonomiyi; karmaşık- teknik laf kalabalığına boğdu!
Akıllara durgunluk veren hisse senedi piyasası tabloları, çizelgeler, grafikler, istatistikler, döviz kurları… Ekonomiyi finansa indirgediler. Böylece…
Medyanın pek düşkün olduğu -gizemli dünyanın yüce bilginleri(!) iktisatçılar,ekonomiyi halkın anlayamayacağı esrarengiz alana dönüştürdü. (Ki hemen hepsi mevcut durumun korunmasından ekonomik çıkarı olan “işin uzmanları” idi.)
– Sanki günlük yaşamında ekonomiyle iç içe değilmiş gibi- halk, “ekonomiyi hiç anlayamıyorum” güvensizliğine getirilerek bu alan dışına atıldı.
Ne zaman ki…
Büyük kriz çıkıp, günlük yaşamda fiyatlar tepe taklak olunca halk işin önemini kavrıyor.
İngiliz iktisatçı Joan Robinson‘un anlamlı sözü var:
“Ekonomi öğrenmenin amacı, iktisatçılar (ve politikacılar) tarafından kandırılmamayıöğrenmektir.”
Toparlarsam:
İktisat ve siyaset hep el eledir.
Hatalardan ders çıkarmanın tek yolu:
Ekonomi-politiği bilmektir!
Ekonominizi, -Atatürk gibi sömürü düzenini yıkmış- halkçı-bağımsızlıkçı politikacılaraemanet etmediğiniz sürece, krizlerin yükünü omuzlamaya daha çok devam edersiniz…
BİR EVLADIN ELEM DOLU HAYKIRIŞI
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.