34,4224$% 0.25
36,3060€% 0.18
43,5401£% -0.13
2.846,37%0,44
2.568,32%0,04
9.417,64%-0,03
Güneş’in zamanla Dünya’da bulunan oksijeni tüketerek yeryüzünün yaşanamaz hale getireceği tespit edildi.
Araştırma ekibinin elde ettiği sonuçlara göre, bir milyar yıl sonra dünyanın sonu gelecek.
Yayımlanan makalede Güneş ışınları nedeniyle yerkürenin oksijenleştiği ancak oldukça yavaş olan bu sürecin günlük yaşamı etkilemediği belirtildi.
NTV’de yer alan habere göre; yapılan modellemede tarih 1.000.002.021’i gösterdiğinde oksijen miktarı yaşanamayacak seviyeye düşecek.
Ekipte görevli araştırmacılardan Kazumi Ozaki, geliştirdikleri modeli 400 bin kez çalıştırdıklarını ifade etti.
Dünya yaklaşık 2.5 milyar yıl önce oksijen bakımından zengin bir gezegen olmuştu.
Kur’an’ın yerkürenin kıyametine ilişkin beyanları dikkatle incelendiğinde bu sembolik ifadelerin, küresel âfetlerle mahvolup yaşanamaz hale gelmiş bir yeryüzüne dikkat çekmek istediği anlaşılır.
Bu noktada, küresel âfetlerin yeryüzünü yaşanılmaz bir mekâna çevirmesi meselesinde bilimin verileriyle Kur’an’ın verilerinin örtüştüğünü dikkatlere sunalım.
ZEHİRLİ GAZLAR MESELESİ:
Zehirli gazların atmosferi kuşatması ve yaşamı zorlaştırması Kur’an açısından bir kıyamet alâmetidir.
Dühan Suresi 10-12. ayetlerde:
“Artık sen, o göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle! İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu! ‘Ey rabbimiz! Kaldır bizden bu azabı. Biz gerçekten müminleriz.”
Kur’an’ın bu beyanına, günümüz bilim çevrelerinin ekledikleri şunlardır:
Zehirli gazların atmosferi tahribi sonucu kirlenen hava yüzünden doğal kaynaklar tahrip olacak, yaşam alabildiğine zorlaşacak.
Hepimiz bilmekteyiz ki, havanın zehirlenmesi ozonu delmiş ve bu delik, Stephen Hawking’in deyimiyle Amerika kıtasının üç katı bir büyüklüğe ulaşmıştır. Bu delik yüzünden dünya korkunç bir radyasyon ve ultraviyole yağmurunun tehdidi altındadır.
Bizzat Hawking, bu olumsuz gelişmenin bir kıyamet alameti olduğunu söylemektedir.
Bilim adamlarının dikkat çekmekte oldukları ‘yeryüzünün çölleşmesi’ de, Kur’an’ın kıyamet alâmetlerinden biri olarak öne çıkardığı olumsuzluklardan biridir.
Buzullardaki erime ısının şiddetini artırarak yeryüzünü bitki örtüsü bakımından git gide zayıflatmaktadır. Bunun sonucu olarak en mümbit topraklar bile çölleşecektir. Kur’an, bu olgudan bir kıyamet alâmeti olarak açıkça söz etmektedir. Temel beyyineler Kehf suresi’nde verilmiştir.
Birincisi, genel durumu gösteren 47. ayettir. Şöyle diyor:
“O öyle bir gündür ki dağları yürütürüz; yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirini hesap dışı bırakmamışızdır.”
İkincisi, bu, ‘çırılçıplak bırakma’yı ayrıntılayan 7 ve 8. ayetlerde şöyle deniyor:
“Biz, yeryüzündeki şeyleri bir süs yaptık ki, insanları, içlerinden hangisi iş ve üretim yönünden daha güzeldir diye imtihan edelim. Ve şu da bir gerçek ki, biz, yeryüzündeki her şeyi, bitki bitirmeyen/kıtlık ve ölüme yol açan kupkuru bir toprak haline elbette getireceğiz.”
Bu ayetler gösteriyor ki yeryüzü bir gün, üzerindeki mevcut bitkilerle birlikte kuruyacak ve kıtlıklara, ölümlere yol açan bir kavruk toprak parçasına dönüşecek.
Buz dağlarının erimesiyle artacak olan sıcaklığın yeryüzünü getireceği son, işte budur. Bu sonun dehşetini insanlığa en çarpıcı biçimde anlatan ünlü fizikçi Stephen Hawking şunu söyleyebilmiştir:
“Korkarım ki, dünyamızın atmosferi ısına ısına, kaynayan sülfürik asitli Venüs’e benzeyecek.”
Stephen Hawking, bizim Kur’an’dan hareketle altını çizdiğimiz uyarıların hemen tümünü, bir fizikçi bilim adamı sıfatıyla tek tek dikkatlere sunarak insanlığın önümüzdeki bin yıl içinde yok olma tehlikesiyle yüz yüze bulunduğunu ilan etmiştir.
Bize göre, Hawking’in bu uyarısının bizzat kendisi bir kıyamet alâmetidir. Elbette ki ibret, irfan, iman ve basiretle dinleyenler için…
NÜKLEER SİLAHLARIN TEHDİDİ
Doğayı ve dengeleri tehdit eden en büyük zararlılardan biri genelde silahlar, özel olarak da nükleer silahlardır. Nükleer dehşetin boyutunu anlamak için şu tespiti görelim: Nükleer silahların 1985 yılında ulaştığı güç, 58 milyar insanı öldürecek bir güçtü.
İkibinli yılların ulaştığı tehdit ve dehşeti düşünün.
Nükleer silahların ifade ettiği dehşeti tahminde 1986 Çernobil olayı bize yardımcı olabilir. Birleşmiş Milletler bu olayı, tarihin en büyük teknolojik felaketi olarak tescil etmiştir. 7 ton radyoaktif madde çevreye yayıldı. İlk tespitlere göre, 32 bin kişi hayatını kaybetti. Radyoaktif tahribin sebep olduğu kanser olayları can almaya devam ediyor.
İkinci dünya harbinde Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan iki atom bombasından tam ikiyüz kat daha fazla radyasyon yayan Çernobil’in serpintileri, uzmanların raporlarına göre, yüzlerce değil, binlerce değil, milyonlarca yıl faal olacaktır.
Hiçbir harbin, darbin olmayacağını varsayalım; dünyayının işini bitirmek için Çernobil benzeri iki-üç ‘kaza’ yeterlidir.
Görüldüğü gibi, insanoğlunun azmışlığı, tabiatla, Allah’la didişmesi bizi buralara taşımıştır.
Kıyametin yaklaşık vaktini tahminde Kur’an’ın bize verdiği ipuçları nelerdir?
Burada yapabileceğimiz, insanın toparlanma vaktinin geldiğini gösteren bazı Kur’ansal işaretlere dikkat çekmek olacaktır. Şu temel göstergelerden söz edeceğiz:
1. Peygamberliğin Sona Erişi:
Peygamberlik Hz. Muhammed’le sona erdirilmiştir. Hz. Muhammed’in sıfatlarından biri de ‘Âhir Zaman Peygamberi’dir.
Ne demek âhir zaman?
Âhir zaman, insana verdiği kredilerin sona erdirildiği zaman dilimidir. Peygamberler eliyle insana ulaştırılan mesajların sona erdirilmesinin anlamı da budur.
Kredi dönemi bitirilmişse bunun zorunlu sonucu, hesap döneminin başlamasıdır.
2. Hesap Döneminin Yaklaştığının Bildirilmiş Olması:
Kur’an, insanlığın kredi alma döneminin bitip hesap döneminin başladığını açık ve net biçimde ifade etmektedir.
Ayet şöyledir:
“Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar. Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada.” (Enbiya, 1-3)
Yoruma, zorlamaya lüzum kalmadan anlıyoruz ki, Kur’an’ın vahyedilişi ile birlikte insanlığın kredi alma dönemi bitmiş, kredilerin hesabını verme dönemi başlamıştır.
Bu dönemde iki ihtimal akla gelecektir: Birincisi, insanlığın gereken dersi çıkarmış olarak, aldığı kredilere uygun bir yapılanmayı gerçekleştirmesi. Yani doğayı tahrip ve canlıları taciz sürecini durdurması. İkinci ihtimal ise insanın, sorumluluğunu savsaklayan bir tavırla aymazlık, aldırmazlık sergilemeye devam etmesi.
3. Ayın Yarılması:
Ayın yarılması, kıyametin yaklaştığına kanıt olan ayet-alâmetlerden biri olarak gösterilmiştir:
“Saat yaklaştı, Ay yarıldı. Bir ayet-alâmet görseler yüz çeviriyorlar ve şöyle diyorlar: ‘Sürüp giden bir büyüdür bu!.’ Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır. Yemin olsun ki, onlara, haberlerden, içinde ihtar, sakındırma ve tehdit bulunanı gelmiştir. Doruk noktaya çıkmış, isabeti tartışılmaz bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.” (Kamer, 1-5)
Anlaşılan o ki, Ay’ın yarılması bir uyarıcı ayet-alâmettir. Ama insan bundan gerekli dersi çıkarmamış, kendisine çeki düzen vermeye yanaşmamış, ayet-alâmetle alay etmiştir.
İlginç olan şu ki, burada söz konusu edilen ayet-alâmet (Ay’ın yarılması), ‘doruk noktaya çıkmış hikmet’ olarak tanıtılmıştır. Yani Ay’ın yarılması, bir doğal olay değil, bir hikmet omurgalı olaydır. Bir kıyamet alâmetidir ama özünde hikmet bulunan bir ayettir.
Geleneksel rivayetler Ay’ın yarılmasını, bu ayetin indiği günlerde vuku bulmuş bir ikiye ayrılma, sonra birleşip eski haline gelme şeklinde göstermekte ve olayı bu haliyle bir mucize olarak algılamaktadır.
Böyle bir şey, Kur’an’ın ‘sünnetullah’ dediği ve değişmezliğinden söz ettiği tabiat kanunlarına aykırıdır. Bu olsa olsa, o günkü insanlara gösterilmiş bir ışık parçalanmasıdır. Bu mümkündür ve buna kimsenin itirazı yoktur.
Ayın fizik varlığının parçalanıp sonra tekrar birleşmesi rivayetine gelince: Sünnetullah içinde böyle bir doğal olayın varlığını kabul mümkün değildir.
Sözü, tefsir içi bir tartışmaya sokmadan söyleyelim:
Biz bu ayetin insanlığın Ay’a inişini ifadeye koyduğunu düşünüyoruz. Ayetin tanrısal hikmetine, tarihsel ve bilimsel gerçeklere uygun olan budur.
Ay’ın yarılması (şakk-ı kamer), insanlığın Ay’a inişinin ve oradan bazı kaya parçalarını alarak dünyaya dönüşünün sembolik bir anlatımıdır. Yani bu mucize, insanlığın Ay’a indiği 1969 yılında gerçekleşmiş ve kıyametin iyice yaklaştığını gösteren bir belge olarak önümüze konmuştur.
4. Semanın Dumanla (Arapçası dühan) Kaplanması:
Kıyametin yaklaştığını gösteren ayet-alâmetlerden biri de gökyüzünün, nefes almayı güçleştirici bir dumanla kaplanmasıdır. Bunu anlatan ayetler, Dühan suresi 9-16. ayetlerdir:
“İş onların sandığı gibi değil! Bir kuşku içinde oynayıp oyalanmaktalar. Artık sen, göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle… İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu. ‘Ey Rabbimiz! Kaldır bizden bu azabı, biz gerçekten müminleriz.’ Nerede onlarda öğüt almak!”
Ayette sözü edilen dühan, teknolojinin semaya musallat ettiği zehirli dumandır. Tüm insanlık bu dumandan şikâyetçidir. Ozon da bu dumanın yoğunlaşması yüzünden delinmiştir.
Kur’an bir yerde semadan söz ederken şu ibret verici ifadeyi kullanıyor.
“Sizin rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de…” (Zâriyat, 22)
Göklerdeki tehdidin biri işte bu zehirli duman, diğeri de ileride kullanılabilecek uzay silahlarının yaratacağı felakettir.
5. Kutup Bölgelerindeki Buz Kütlelerinin Erimesi:
Kur’an; hesap, azap ve kıyametten söz ettiği ayetlerin en dikkat çekicilerinden ikisinde ‘yerkürenin uçlarından sürekli azaltmalar’ yapıldığını söylemektedir.
Buz kütlelerinin erimesinin, insanın hesap verme döneminin geldiğini bildiren ayette gündeme getirilmesi ayrı bir mucize uyarıdır:
Önce bu ayetleri, içlerinde yer aldıkları kümelerle birlikte görelim:
“Görmüyorlar mı ki, biz o yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz” (Ra’d, 41-42)
“Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı olacak! De ki, ‘Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum. Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki! Rabbinin azabından onlara bir nefha dokunsa yemin olsun şöyle diyecekler: ‘Vay bizlere! Biz, zalimlermişiz!”(Enbiya, 44-47)
İki uçtan eksiltme, bir kıyamet ve hesap alâmeti olarak görülmesi gerekirken insan bundan da ders almamaktadır.
Geleneksel müfessir ve mealciler, belki de mazur görülebilecek sebeplerle, bu ayetlerdeki iki uçtan eksiltmeyi, yerkürenin ‘tam yuvarlak değil de uçlarından biraz basık’ olduğu gerçeğine delil sayıp işin içinden çıkmışlardır.
Yerkürenin iki ucunun bir miktar basık oluşunda iki anlam vardır:
Birincisi, yerküre, deve kuşu yumurtası biçiminde yapılıp yuvarlatıldığında (bk. Nâziat suresi, 30) kutuplardaki uçları biraz basıktır,
İkincisi, yerküre, belirli bir zaman sonra, bu basık iki ucundan aşındırılıp eksiltilecektir. Ve bu ikinci aşama kıyametin alâmetlerinden biri olacaktır.
Ve olmaktadır.
Yerküredeki genel ısınma, kutuplardaki buzul erimelerini hızlandıracak ve o noktalarda bir ‘eksilme’ gerçekleşecektir. Bu eksilme, Kur’an’a göre, kıyametin yakınlaştığını gösteren ve insanı iyiden iyiye tehdit eden alâmetlerden biridir.
Tefsiri, ahmini bir kenara koyalım; bu süreç fiilen başlamıştır.
7. Dabbetül Arz’ın Çıkışı:
Kıyamet alâmetlerinin en önemlisi Dabbetül Arz diye anılan ‘uyarıcı varlık’ın çıkışıdır.
Diyanet'ten Tanrı mı Allah mı Tartışmasına Nokta!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.