Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, bugünkü yazısında 17 Aralık’ta gerçekleştirilen ‘rüşvet ve yolsuzluk’ operasyonu sonrasında Başbakan Erdoğan’ın tavrına atıfta bulunuyor.
Yolsuzluk operasyonunda ikinci dalganın gerçekleşmesi durumunda, olayların üzerinin örtülemeyeceği ve kamuoyunun zihninde yer edeceğini belirtiliyor.
Türköne aynı zaman da, yolsuzluk operasyonu sonrası hükümet için artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını, ortada artık bir ‘cenaze’ olduğunu ve ölüyü diriltmenin mümkün olmadığını vurguluyor.
İşte Mümtazer Türköne’nin o yazısı:
Bu cenaze nasıl kalkacak?
Seveni-sevmeyeni vardı. Kötü haber duyulunca ortalığı bir şok dalgası sardı. Olanlar anlaşıldı, umutlar ve tereddütler artık yerini gerçek haberlere bırakmaya başladı.
Her kriz fırsatlara kapı aralar, tabii daha çok huzursuzluğa yol açar. Toplum huzursuz. Huzursuzluğun sebebi belirsizlik. Bize düşen, taşları yerli yerine koyarak, önümüzde uzanan yolları tanımaya çalışmak.
Ortada bir cenaze var. Hükümet’e destek olmak da karşı durmak da durumu değiştirmiyor. 17 Aralık soruşturması, eninde sonunda tamama ermesi gereken bir süreç başlattı. 16 Aralık gününe dönmenin artık imkânı yok. Daha ötesi, durdurulan bir soruşturma dalgası dosyasına sığmakta zorlanıyor. Endişeye kapılanların, huzursuz olanların önlerini görmek için peşinen kabul etmesi gereken bir öngörü: Bu mesele mahkemede bitecek. Siyasî olarak üretken tartışmalara ve kavgalara girişmek sonucu değiştirmeyecek. Kararı mahkeme verecek. Birileri uluslararası komplonun peşine düşüp, “paralel devlet”i deşifre etmeye ve “şer ittifakı”na halkı ikna etmeye çalışırken, savcı elindeki yolsuzluk soruşturmasını tamamlayacak, topladığı delilleri bir iddianameye döküp mahkemenin önüne koyacak. Mahkeme de bize dönüp “nasıl bilirdiniz” diye sormayacağına, yani kamuoyu araştırmaları veya seçim sonuçlarına bakmayacağına göre cenazeyi bu delillere bakarak kaldıracak.
Toplumdaki belirsizlik ve huzursuzluk, duygusal tavırları keskinleştiriyor. Yargı duruma el koyduğuna ve elini geri çekmesi de mümkün olmadığına göre herkesin durumu kabullenmesi lâzım. Masumiyet karinesine saygı gösterip, yargının işini baskı altında kalmadan yapmasına fırsat vermekten başka çare yok. Bizler işin siyasî boyutuna bakıp, orada olup bitenlerden anlamlar devşirmeye çalışıyoruz. Savcılar ve yargıçlar siyasî polemiklere giremiyorlar; önümüzü görmek için kullanacağımız bilgileri, bu soruşturmalar hakkında sürekli konuşan Başbakan veriyor.
Başbakan, 11 yıldır başımızda. Hangi durumda ne tepkiler verdiğini ezberledik. Söyledikleri gibi söylemedikleri de vaziyeti aydınlatıyor. Bir yolsuzluk var mı? Başbakan kendi üslubu ve tarzı içinde, soruşturma dosyasının ürkütücü olduğunun işaretlerini fazlasıyla veriyor. Öncelikle, yolsuzluklar hakkında çelişkili şeyler söylüyor: Halk Bankası genel müdürünün evinde bulunan paranın bir hata olduğunu sonunda kabul etmesi gibi. Yolsuzluk iddialarının “iftira” olduğuna dair bir savunmaya girişmiyor. Delillere ve bulgulara dayalı bir savunma yerine davayı siyasî alana taşıyor ve orada çözüm arıyor. Önce yargıya topyekün bir savaş açarak, hakkında verilecek hükmü peşinen tartışmalı hale getirmeye çalışıyor. Tribünlere hitap ediyor; arkasındaki halk desteğini yargının karşısına dikiyor. Kaos endişesini ve alternatifsizliği tahrik ederek, toplumun huzursuzluğunu siyasî desteğe dönüştürüyor. Yargı karşısında güç toplamak adına, ordudan kurumsal destek arıyor. Bu desteği sağlamak için Pandora’nın kapanmış kutusunu sonuna kadar açıyor; davaları yeniden yargılamaya teşebbüs ediyor. Cezaevinde yatanların kurtuluşu, Hükümet’in ayakta kalmasına bağlı olduğu için doğru bir hesap; ama çok tehlikeli. Kimse minnet hissi duymayacağına göre, Hükümet’in yağmurdan kaçarken yakalanacağı doluyu kestirmek pek zor değil.
Başbakan’ın işaretlerini verdiği üzere, savcıların elindeki dosya çok sağlam ise bu tedbirlerin hiçbiri çare olmayacak. İkinci dalga tutuklamalar gerçekleştiğinde durumun vahameti kamuoyu için de “üstü örtülemez” bir şekilde zihinlere yerleşecek. Bundan sonra netleşecek olan duruma hazır olalım. Hükümet’in kaosu engelleme yeteneği olmadığı ortaya çıkacak. Bu tablo netleşince, toplumu istikrarsızlık ve ekonomik çöküş ile korkutma argümanları da çökecek. Başbakan da dahil hep birlikte, ülkeyi istikrar içinde tutacak bir çözüm ve alternatif arayışına girişeceğiz. Bulabilecek miyiz? Çözüm fırsatı Başbakan’ın elinden kayacak. Sonra?
Yüksek bir hararetle Başbakan’ı seven veya sevmeyenlerin körüklediği kavgayı ve kutuplaşmayı bir kenara bırakmalıyız. Ortada artık bir cenaze var. Ölüyü diriltmek mümkün olmadığına göre; “Bu cenaze nasıl kalkacak?” sorusu, hepimizden cevap bekliyor.