DOLAR

34,5467$% 0.18

EURO

36,0147% -0.62

STERLİN

43,3470£% -0.52

GRAM ALTIN

3.005,41%1,48

ONS

2.705,79%1,29

BİST100

9.549,89%1,94

a

‘YÜZDE 100 YAŞAM TARZINA MÜDAHALE’

“Öğrenci evleriyle ilgili, Anayasa’nın 58. maddesini uyguluyoruz” diyen Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a AKP’nin ilk anayasa taslağını hazırlayan Prof. Ergun Özbudun cevap verdi.

 Başbakan Erdoğan devletin gençleri koruma görevi bulunduğunu belirterek kızlarla erkelerin aynı evde kalmasına karşı yasal düzenleme yapacaklarını söyledi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da anayasanın 58. maddesinin 2. fıkrasının, devlete gençleri koruma görevi verdiğini ifade ederek, “Anayasa ve yasalar çerçevesinde bizim bu emanetin gereğini yerine getirmemiz gerekir” dedi. Hükümetin yapmayı düşündüğü düzenlemeye hukukçular yanıt verdi. Taraf gazetesinin haberine göre;  hukukçular özel evlere yapılacak müdahalenin anayasaya ve uluslararası hukuka aykırı olacağını söyledilir.

Prof. Dr. Turgut Tarhanlı: “Biz bu konuyu insan hakları bağlamında değerlendirmek zorundayız. Bu tartışma; bir ‘ahlak tartışması’, bu tartışma bir ‘muhafazakarlık tartışması’, bu tartışma ‘farklı cinsiyetten insanların aynı mekanı paylaşmaları ile ilgili ortaya bir takım şüpheler üzerine bina edilen ahlaka aykırılık’ tartışması olarak mı görülmelidir veya siyasetçilerin görüşler ortaya koymaları çerçevesinde mi kabul edilmelidir?
Öncelikle iktidar partisine ve muhalefet partisine mensup siyasetçilerin ifade özgürlüklerinin kapsamı, sıradan vatandaşlarınkine oranla daha dardır. Kendi kişiliklerine veya düşünce alemlerine göre kabul ettikleri her düşünceyi ortaya koymaları tavsiye edilmez. Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir standardıdır. Çünkü kamusal hayatı etkilediğiniz birtakım sonuçlar doğurabilir. Yersiz bir tartışma yaratarak tedirginliklere yol açabilirsiniz. Demokratik bir toplumda siyasetçilerin ifade özgürlüklerini kullanırken bu sorumluluk çerçevesini iyi gözetmeleri gerekir.
Bu konu özel hayatın korunması hakkı ile ilgili bir meseledir. Anayasa’nın 20. maddesine göre; “Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatın gizliliğine dokunulamaz.” Bu madde şimdiki halini 2001 yılı Anayasa değişiklikleriyle almıştır. Bunun dışında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine göre ise; “Herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.” Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzaladığı için 1954’ten beri bu sözleşmeye uymak zorunda. 2003 yılında ilk AK Parti Hükümeti’nin onayladığı Birleşmiş Milletler’in Medeni ve Siyasi Haklara Dair Uluslararası Sözleşme’sinin 17. maddesine göre ise; ‘Hiç kimsenin özel hayatına, ailesine, evine, haberleşmesine keyfi ya da yasadışı olarak müdahale edilemez. Hiç kimsenin şeref ve itibarına yasal olmayan tecavüzlerde bulunulamaz.’
Bu açıdan bakıldığı zaman diyeceksiniz ki özel hayata müdahale edilemez. Ama edilebilir. Bu uluslararası belgeler ve anayasa da özel yaşama müdahale edilebileceğini öngörüyor çünkü özel yaşam konusu sınırlandırılabilir bir özgürlük alanını ifade eder. Ama burada kritik soru şu; özel yaşama ben müdahale edebilirim demekle iş bitmiyor. Türkiye’nin de yetkisini tanıdığı AİHM diyor ki özel yaşama müdahale edebilmeniz için o müdahalenin nasıl gerçekleşeceğinin belli kriterleri var. Yani bir yasal çerçeve olması lazım. Hangi hukuki çerçeveler içinde hayatımızı sürdürdüğümüzü bilmemiz lazım. Ayrıca müdahale etme gerekçesi ile müdahale edilen kişinin hakları bakımından bir orantı olması lazım. Bir evde suç işleniyorsa, komşular gürültüyle rahatsız ediliyorsa, kamu güvenliğini tehdit eden suç işleniyorsa buna müdahale edebilirsiniz. Bunlar demokratik bir toplumda müdahaleyi meşru kılabilecek gerekçeler.

KİMİN AHLAKI
Ahlak meselesinde ise bir sınır söz konusu, bu kimin ahlakı? Muhafazakar bir ahlak mı? Liberal bir ahlak mı? Sosyal bir ahlak mı? Biz ahlakımızı Ortadoğu’ya göre mi, Avrupa’ya göre mi, Birleşmiş Milletler’e göre mi belirleyeceğiz? Söz konusu olan öğrenciler reşit değillerse ailelerinin sorumluluğu altındadır. Reşit insanlar ise kendi yaşama mekanlarını, hukuki ilişkilerini kendileri belirleme hakkına sahiptir. Bunun dışında kira sözleşmesi ile kiracı ile ev sahibi arasında ilişki başlar. Bu da ev sahibi ile yapılan kontratta yazan şartlar içindedir. Bunların hepsinin dışında bir müdahaleyi öngörüyorsanız o zaman bu müdahale demokratik bir toplumda yapılacak bir müdahale değildir. O zaman Türkiye’nin AİHM’den, BM’den çıkması gerekir, yeni anayasadan da özel hayatı koruyan maddelerin kaldırılması gerekir.
Prof. Dr. Ergun Özbudun: “Öğrenci evlerine yapılacak müdahale yüzde yüz yaşam tarzına müdahaledir. Sözleşme hürriyetine bir müdahaledir. Hiçbir haklı gerekçesi yoktur. anayasanın 58. maddesiyle alakası yoktur. Ve bunun uyuşturucu ve kumara benzetilmesi gençlerimize hakarettir. Bu açıklamaya kesinlikle katılmıyorum.”
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu: “Özel yaşamın gizliliği ve konut dokunulmazlılığı anayasa ile güvence altına alınmaktadır. Bu nedenle insanların evlerine girilmesi, evlerin denetlenebilmesi iki koşula bağlıdır; kamu düzenini bozması ve hakim kararının var olması. Bu koşullar oluşmadıkça hiçbir müdahalede bulunulamaz.
58. maddede, ‘Devlet, gençleri uyuşturucu madde, alkol, kumar gibi kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır’ diyor. Burada kız ve erkek öğrencilerin birlikte bulunmasına dair bir kural yok. Olmadığı için bu madde böyle bir konuya girmez. Anayasal açıdan 58. maddenin bize sunduğu bu konular bellidir ve bu çerçeve dışında bir düzenleme yapılırsa Anayasaya aykırı olur. ‘Kadınlar ve erkekler nikahsız birlikte kalmasınlar’ şeklinde bir görüşün tezahürü varsa bunun başka bir dille değerlendirilmesi gerekir. Eğer hükümet gençleri korumayı amaçlıyorsa öncelikle çocuk gelinlerin önlenmesi daha sağlıklı bir politika olur. Bu 58. maddenin ruhuna daha uygundur.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İŞTE ERDOĞAN’IN MASASINDAKİ SON ANKET!

HIZLI YORUM YAP