Zaman gazetesinin bugünkü (2 Şubat 2014) nüshasının manşetinde yer alan haberde, “Sabah ve Takvim gazeteleri, kara propaganda yayınlarıyla diğer refiklerini aştı. Yaklaşık 2 aydır her gün yapılan asılsız haberler iletişim fakültelerinde okutulabilecek ‘nasıl bir yayın yapmamalıyız’ın uç örnekleri niteliğinde. Dün yapılan ise bunun en utanç verici örneği oldu” ifadelerine yer verildi.
Haberde yer alan “Konjonktür geçici, hukuk kalıcıdır. Bugün yürütmenin baskı altına almaya çalıştığı yargı, yarın yaşananları masaya yatıracaktır. Bu sefil yayınları yapanlar, sahte isimlerle ses kayıtları oluşturanlar, kara propaganda malzemesi üretenler, devletin kurum ve imkânlarını siyasi linç kampanyalarına alet edenler bir gün mutlaka hukuk önüne çıkacaklardır” ifadeleri de dikkat çekti.
Zaman gazetesinde yer alan, “Sabah kara propaganda bülteni oldu” başlıklı haber şöyle:
Sabah kara propaganda bülteni oldu
Sabah ve Takvim gazeteleri, kara propaganda yayınlarıyla diğer refiklerini aştı. Yaklaşık 2 aydır her gün yapılan asılsız haberler iletişim fakültelerinde okutulabilecek ‘nasıl bir yayın yapmamalıyız’ın uç örnekleri niteliğinde. Dün yapılan ise bunun en utanç verici örneği oldu.
Hizmet Hareketi’nin hiçbir kurumunda çalışmayan karanlık bazı kişilerin konuşmaları Fethullah Gülen’in montajlı ses kayıtlarıyla birlikte servis edildi. Bu gazeteler, Hocaefendi’nin ses kayıtlarında suç unsuru bulamayınca karanlık kişilerin sözlerini Gülen’in fotoğrafına iliştirerek sundu. Sabah’ın 1. sayfasında Gülen’in fotoğrafı üzerinde şu sözlere yer verildi: “… Nisandan sonra bakanları biz koyacağız, milletvekillerini biz belirleyeceğiz… Senaryoyu biz yazacağız.”
İç sayfada ise “Gülen’in ihanet konuşmaları” başlığıyla yine kimliği belirsiz kişilerden alıntılar yapıldı. 1. sayfadaki bir başka haberde “Emniyet içindeki imam O.H.Ö.’nün, İstanbul Emniyeti’nden sorumlu M.K.’yi arayarak 24 Aralık’ta hükümet düşecek. Görevden alınanlar geri dönecek.” dediği aktarıldı. Herhangi bir ses kaydı internete düşmeyen bu ifadeler, yakında birilerine seslendirilecek kayıtların habercisi olarak yorumlanıyor.
Söz konusu gazeteler için Hocaefendi’ye ve Hizmet Hareketi’ne yalan ve iftira atmak çok kolaylaştı. Kara propagandanın nasıl işlediği de net biçimde ortaya çıktı. Buna göre, önce senaryo oluşturulup, sonra bu sözler kimliği belirsiz birilerine seslendirtiliyor. Ardından montajlı bir ses, Gülen kaydıyla servis yapılıyor.
Medyada yer alınca da Başbakanlık danışmanları bunu Başbakan’a seslendirtiyor. Dün bu utanç verici metinleri maalesef Başbakan da kullandı.
Hocaefendi’nin avukatı Nurullah Albayrak, ses kaydında isminin Süleyman olduğu belirtilen şahısla Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hiçbir ilgisi ve irtibatının bulunmadığını bildirdi. Görüşmelerde geçen ifadelerin açıkça yalan ve iftira olduğu bilgisini verdi ama bunun bir önemi yok. Başbakan için Sabah ve Takvim’in mizanpaj hileleri yeterli oluyor.
Sabah, bu kirli ses kayıtlarında yer alan bir başka şahsa isim de bulmuş: “Gülen’in dış ilişkiler imamı”. Kara propaganda malzemesine göre bu zat, “Çözüm süreci bitecek ve çatışmalı bir dönem başlayacak.” diyor. Yalanlar sürüp gidiyor. Oysa çözüm süreci için en büyük desteği Fethullah Gülen Hocaefendi vermişti. Daha süreç başlamadan anadili kullanmanın bir insanlık hakkı olduğunu söylemiş, Kürtçenin tüm okullarda kullanılabileceğini ifade etmiş, “Huzurun temini adına katlanılabilecek her şeye katlanmak lazım. Hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır.” demişti.
MİT şüphelerin odağında
Kirli bir linç kampanyası sürüyor. GES (Genelkurmay Elektronik Sistemler) MİT’e devredildi. Tüm telefon dinlemeleri konusunda yetkili tek kurum olan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB), MİT görevlisi Ahmet Cemalettin Çelik atandı. Yani tüm cep telefonları artık MİT’e bağlandı. Bunun yanında yurtdışı konuşmalarını dinleme teknolojisine sahip tek kurum yine MİT. Yani şüphelerin odağında bu kurum yer alıyor. Milletin vergileriyle finanse edilen bir kurumun kara propagandanın altında çıkması büyük bir skandal olur. Peki bu illegal kayıtların hesabı hukuk önünde sorulabilecek mi?
2009’da “AKP ve Gülen’i bitirme planı”nı tasarlayan cunta üyeleri asla yargı önüne çıkmayacaklarını hesaplıyordu. O yüzden de pervasızlardı. Yine 2009’da psikolojik savaş amaçlı kurulmuş Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi’nde “İrtica.org” ve benzeri 35 internet sitesinden Hocaefendi’ye ve İslam’a saldıranlar asla hukuk önünde hesap vermeyeceklerini düşünüyorlardı. İstanbul’un üstüne çökeceğini söyleyen anlı şanlı paşalar hesap vereceklerine milyonda bir ihtimal vermiyordu.
Konjonktür geçici, hukuk kalıcıdır. Bugün yürütmenin baskı altına almaya çalıştığı yargı, yarın yaşananları masaya yatıracaktır. Bu sefil yayınları yapanlar, sahte isimlerle ses kayıtları oluşturanlar, kara propaganda malzemesi üretenler, devletin kurum ve imkânlarını siyasi linç kampanyalarına alet edenler bir gün mutlaka hukuk önüne çıkacaklardır.