34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
Mısır ve Tunus’ta yaşanan son gelişmeler de ”Zulüm ile abat olanın ahiri berbat olur” atasözünü bir kere daha doğruluyor.
Bütün siyasi yetkileri kendilerinde toplayan ve halklarına her türlü acıyı yaşatan diktatörlerin çoğu halk ayaklanmalarıyla devrildi. Bazıları gönderildikleri sürgünlerde yaşamlarını yitirirken, kimi diktatörler ise ya öldürüldü ya da intihar etti.
Diktatörlerin feci sonlarına yakın tarih içindeki en acı örneklerden biri devrik Irak lideri Saddam Hüseyin’in idamı oldu. Irak’ı 24 yıl boyunca demir yumrukla yöneten devrik lider Saddam Hüseyin, bir yıl süren Duceyl davasında aldığı ölüm cezasının temyiz makamı Yüksek Mahkeme tarafından da onaylanmasından sonra 30 Aralık 2006’da asılarak idam edildi.
TAHTLARINI SEYYAR SATICI YIKTI
Tunus’ta, seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi’nin, arabasına polis tarafından el konulması üzerine Sidi Buzid şehrindeki bir devlet dairesi önünde kendisini ateşe vermesi sonu hayatını kaybetmesiyle başlayan protestolar bölgedeki birçok ülkeyi etkiledi.
Seçimle iş başına gelen fakat 23 yıl boyunca halkını demir yumrukla yöneten Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali, işsizlik ve yoksulluk yüzünden başlayan halk ayaklanmasının sonunda ülkeden kaçmak zorunda kaldı.
Sokağın baskısına boyun eğerek, 14 Ocakta, iktidarını bırakıp kaçan Zeynelabidin Bin Ali gibi Hüsnü Mübarek de yıllardır baskı altında tuttuğu Mısırlıların 18 gün süren protesto gösterilerinin ardından 32 yıllık iktidarını bırakmak zorunda kaldı.
Enver Sedat’a yapılan suikastın ardından cumhurbaşkanlığı görevinin yanı sıra Ulusal Demokratik Parti’nin liderliğine de seçilen Mübarek, 1987, 1993, 1999 ve 2005 yıllarında yapılan ve muhalefetin katılımının kısıtlandığı seçimlerde arka arkaya dört kez göreve seçildi. Seçimle iş başına gelen fakat demokrasiye inanmayan ve oğlu Cemal Mübarek’i yerine geçirmeye hazırlanan Hüsnü Mübarek, 1981’de ilan edilen sıkıyönetim ile elde ettiği olağanüstü yetkileri muhalif sesleri bastırmak için kullandı.
TARİHİN DİĞER KANLI DİKTATÖRLERİ VE SONLARI
Tarihin en kanlı diktatörlerinden Adolf Hitler, 1934’de Hindenburg’un ölümü üzerine devlet başkanlığı ile başbakanlığı birleştirerek diktatör oldu. 2. Dünya Savaşı’nda tüm dünyaya büyük acılar yaşatan Hitler, 1945 Nisan ayı sonunda, Almanya’nın yenilgisi kesinleşip Ruslar Berlin’de ilerlerken, son anlarda evlendiği Eva Braun ile beraber intihar etti.
Avrupa’nın ilk faşist lideri olan Benito Mussolini de İtalya’da 1922’de başa geçmesiyle baskı ortamı başladı. Duçe, Faşist Parti dışındaki diğer partileri kapattı. Sendika hareketlerini kanun dışı ilan etti, kitap ve gazetelere sansür getirdi, eğitimi sıkı kontrol altına aldı ve bunun gibi birçok düzenleme yaptı.
Mussolini ile sevgilisi Clara Petacci, 28 Nisan 1945’de İtalyan mukavemetine mensup savaşçılar tarafından öldürüldü. Ertesi gün Mussolini, sevgilisi ve birkaç yandaşının cesedi Milano’da Loreto Meydanı’nda sallanıyordu.
Avrupa’nın son diktatörlerden Nikolay Çavuşesku ise komünist lider Gheorghiu-Dei’nin 1965’te ölümünden sonra, Romanya’nın lideri ve Devlet Konseyi Başkanı oldu. Serbest düşünce ve medya üzerinde çok sıkı kontrol uygulamaya başlayan Çavuşesku, her şeyi karneye bağladı. Bu uygulama, ciddi yiyecek, giyecek ve ilaç sıkıntısı yarattı. Halk açlık sınırında yaşarken Çavuşesku lüks ve ihtişama dayalı bir yaşam sürdürdü.
Doğu blokunun göçmesiyle birlikte Çavuşesku’nun iktidarı sallanmaya başladı. 1989 yılında Çavuşeku, Macar asıllıların yaşadığı Timaşvar’da gösteri yapan halka ateş açılmasını emredince, başlayan devrim hareketi dalga dalga yayıldı. 22 Aralık 1989 tarihinde karısıyla birlikte kaçmaya çalışırken yakalandı ve ihtişamlı yaşamı, eşiyle birlikte idam mangası önünde son buldu.
Balkanları kan gölüne döndüren eski Yugoslavya’nın, savaş suçu işlemek suçundan Lahey’deki mahkeme tarafından yargılanan eski devlet başkanı diktatör ruhlu Slobodan Miloseviç, 11 Mart’ta hücresinde kalp krizi geçirerek öldü.
Portekiz’de 1932 yılında iktidara gelen Antonio de Oliveria Salazar, 36 yıllık iktidarında halkına büyük acılar yaşattı. 1968’de beyin travması geçirdikten sonra 27 Temmuz 1970’te öldü.
Filipinler’de 1986’da halk ihtilaliyle devrilen ve yurt dışına kaçan Ferdinand Marcos, 1989’da Hawai’de öldü. Ülkesinin milyonlarca dolarını yurt dışına kaçırdığı bilinen diktatörün eşi İmelda Marcos ise sahip olduğu binlerce çift ayakkabısı ile dünya kamuoyunun uzun süre dikkatini çekmişti.
32 yıl boyunca adını Zaire olarak değiştirdiği Kongo’da iktidarda kalan Mobutu Sese Seko, kendi adını da Mobutu Sese Seko Kuku Nbengdu Wa Za Banga’ya (Zaferden zafere koşan) çevirdi. Mobutu, ülkesinin ekonomik iflası ve zorlamalar karşısında 1990 yılında çok partili sisteme geçerek, ilk kez muhalefetten gelen bir başbakan ile iktidarı paylaşmak zorunda kaldı. Kabile birliklerinin iktidarı ele geçirmesinden sonra Fas’a sığınan Mobutu, 7 Eylül’de sürgünde yakalandığı kanser hastalığından öldü.
Paraguay’ı 1954-1989 arasında diktatörlükle yöneten General Alfredo Stroessner, 35 yıllık iktidarın ardından 1989’da devrildi ve Brezilya’ya kaçtı. Diktatör, 93 yaşında sürgünde hayatını kaybetti.
Etiyopya İmparatoru Haile Selasiye’yi 1974’te deviren askeri yönetimin önde gelen ismi olan Mengistu Haile Mariam’ın, 1975’ten 1991’e kadar süren yönetim süresince yüz binlerce Etiyopyalı ülkesini terk ederek, çeşitli ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardı. 1991 yılında devrilen ve Zimbabve’ye sığınan devrik diktatör, ülkesinde yapılan gıyabi yargılamasında ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
ÜÇ ÜLKE DAHA KARIŞTI, ORTALIK TOZ DUMAN
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.