DOLAR

35,1753$% -0.2

EURO

36,8211% 0.22

STERLİN

44,2429£% -0.09

GRAM ALTIN

2.975,16%0,42

ONS

2.634,64%0,70

BİST100

9.949,01%0,33

a

2020 Yılında Hatay için uyarmış, rapor bile yazmış ama…

Türkiye depremin yaralarını sarmaya çalışırken bilim insanlarının yıllar öncesinden yaptığı ancak dikkate alınmadığı ortaya çıkan uyarılarına bir yenisi daha eklendi. Hatay Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Utku Şahin'in 2020 yılında yazdığı raporda Hatay'a yönelik uyarılarda bulunduğu ortaya çıktı

Maraş merkezli depremlerin ardından daha önce AFAD’ın Maraş’ın beklenen depreme hazır olmadığı yönündeki raporu ortaya çıktı.

Benzer bir raporun Hatay Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Utku Şahin tarafından 2020 yılında Hatay için de hazırlandığı belirlendi.

Gerçek Gündem’in haberine göre, Şahin tarafından hazırlanan ve Reslilience (Dirençlilik) Dergisi’nde yayınlanan akademik rapor, 7,5 büyüklüğünde depremde Antakya’da 57.891 binanın, 57.475’inin hasar göreceği, 52.133’ününse yıkılacağı ve 30.000 kişinin öleceği öngörüsünde bulunuyor.

AFET YÖNETİMİ YENİDEN ELE ALINILMALI

“Afet Yönetimi ve Planlaması Perspektifinden Türkiye Afet Müdahale Planının Değerlendirilmesi” başlığını taşıyan raporda, “2014 yılında yürürlüğe giren Türkiye Afet Müdahale Planını bu ilkeler ışığında yeniden okuma ve değerlendirme amacını taşıyan bu çalışmada elde edilen bulgular, Türkiye’nin afet yönetimine ilişkin uzun dönemli bir ulusal stratejiye ve bu stratejiyi destekleyecek yeni ve tek bir yasal altyapıya olan ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır” ifadelerine yer veriliyor.

DEPREMDE SORUMLULUK ERDOĞAN’IN

Öte yandan “Her saniyenin vebali” başlık yazısında Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Yazar Nasuhi Güngör, “Hepimiz yaşanan süreci, o sürece nasıl geldiğimizi, kimin ne denli ihmalinin ve yanlışlarının olduğunu biliyoruz. En büyük sorumluluğun devlette ve mevcut siyasi iktidarda olduğunu da biliyoruz” dedi.

İşte Nasuhi Güngör’ün yazısı şu şekilde:

“Adını koymakta bile anlaşamıyoruz her krizde olduğu gibi. Ama akılalmaz büyüklükte bir afetle karşı karşıya kaldık.
Depremlerin başından itibaren olup biteni anlamaya yönelik, mümkün olduğunca basit ve uygulanabilir öneriler getiren yazılar yazdım.
En değerli bulduğum ve hala da öyle hissettiğim tarafını, yani olup biten karşısındaki dayanışma ruhunu öne çıkarmaya çalıştım.
Bu hala çok önemli ve daha da önemli olacağı bir döneme giriyoruz. Gerçek şu ki, zaman geçtikçe özellikle toplumsal ilgiyi aynı hassasiyet ve çabayla ayakta tutmak zorlaşacak.
Yüz binlerce insan deprem bölgesine koşturdu. Milyonlarcası bulunduğu yerde yardım topluyor, haberleşme ağları üzerinden destek imkanları arıyor, imkanları yettiğince bölgeden gelen insanlara evini ve imkanlarını sunuyor.
Eminim her gün ekran başında gerçekten mucizevi biçimde hayatta kalan insanların kurtarılmasını eli yüreğinde izleyen milyonlarca insanımız var.
Meslektaşlarımızın tüm kalbiyle bize aktardığı, arama kurtarma faaliyetlerinin gerçek kahramanlarının onca uykusuzluğa ve yorgunluğa rağmen sürdürdükleri bu çabalar, gerçekten unutulmaz anlar.
Onları izleyen herkesi ve ekranlara taşıyanları, kurtarılan insanlar üzerinden vicdanını rahatlatan veya olup biteni farklı gösterme çabasında olanlar diye görenler var.
Asla öyle değil.

Vatandaş Devleti Yanında İster

Hepimiz yaşanan süreci, o sürece nasıl geldiğimizi, kimin ne denli ihmalinin ve yanlışlarının olduğunu biliyoruz. En büyük sorumluluğun devlette ve mevcut siyasi iktidarda olduğunu da biliyoruz.
Yaşanan afetin boyutlarına rağmen, kimsenin sorumluluktan kaçamayacağını ve sadece görünür birkaç aktörün değil, tüm sistemin hesap vermesi gerektiğini de.
Bugün yüzbinlerce insan sahada, milyonlarcası onlara destek olarak afetle mücadele ederken, bu konular gündeme getirilmemeli mi?
Yani eleştiriler ertelenmeli mi?
Bu mücadeleye katkısı olacak hiçbir eleştirinin ertelenmesini savunmuyorum. Herkesin öncelik sıralaması farklı olabilir, buna karışamam.
Sahadaki çalışmalara dair eleştiri mi? Yapılsın.
Organizasyonla ilgili sorunlar mı? Dile getirilsin.
İmar afları mı? En yüksek perdeden konuşulsun. Öyle ki bir daha kimse adını bile anmasın. Çünkü ürettiği vahim sonuçlar ortada.
İnsanlar böyle anlarda devleti yanında görmek ister, bundan daha meşru bir hakkı olamaz. Çünkü devlet dediğimiz yapı bunun için vardır.
Onu göremezse ya da beklediği zamanda yanında bulamazsa feryat eder.
Kimse bunu yanlış bulmasın, bulmaya da hakkı yok.

Devlet insanı yaşatmak için var diyoruz ve öyle olmalı.
O halde ne zaman felaket varsa orada olacaksın.
Geç kaldığın, organize olamadığın her saniyenin vebali boynundadır.
En az hatayla ve zaafla. Gücünün ötesinde bir gayretle.
Bunları yalandan dolandan uzak, sadece devletini yanında görmek istediği için dile getiren insanları bugün anlamazsak, başka ne zaman anlayacağız.”

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Prof. Dr. Arif Verimli: Depremzedeler 5-6 yıl içinde…

HIZLI YORUM YAP