Fotoğrafların belge koleksiyoncusu Muhammet Yüksel’in arşivinden çıktığını belirten Dündar, ölümden hemen sonra odada nelerin yaşandığını yazdı.
(…)Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nın denize bakan bir odasında vefat etti. Bu “hususi daire”ye 28 Temmuz 1938 gecesi Savarona yatından getirilmişti.
Fırtınalı ömrünün, son durağı oldu bu küçük oda…
Halılarla kaplı odanın atlas perdeli dört penceresi ve iki kapısı vardı.
İki kapı arasında bir tuvalet masası bulunuyor, masanın üzerinde de, en eski arkadaşlarından Nuri Conker’in hediye ettiği dört köşeli bir masa saati bulunuyordu.
Ayrıca bir gardırop, bir komidin, birkaç sandalye ve bronz işlemeli bir ceviz karyola vardı.
Sofada bir radyo ve nöbetleşe bekleyen görevliler bulunurdu.
Yandaki Pembe Salon’da ise Atatürk’ün yakın arkadaşları…
10 Kasım sabahı Atatürk sonsuzluğa uğurlanıp da Dolmabahçe’de Cumhurbaşkanlığı bayrağı yarıya indirildiğinde doktorları ve yakınları başucundaydı.
Yakın çevresinden Kılıç Ali, Hasan Rıza, İsmail Hakkı…
Sağlık ekibinden Dr. Akil Muhtar, Dr. Mehmet Kamil, Dr. Süreyya Hidayet, Dr. Abravaya…
Hizmetlilerden Mehmet, Rıdvan, Rıza, Binnaz hanım…
Kimi ağlıyor, kimi şok olmuş bir şekilde Atatürk’e bakıyor, kimi odanın içinde çaresizce dolanıyordu.
Az sonra Atatürk’ün gözlerini son kez kapattılar, çenesini “GMK” (Gazi Mustafa Kemal) markalı bir ipek mendille bağladılar.
Dr. Mustafa Hayrullah ve Dr. Nuri Hakkı, tunç rengi bir madde hazırlayıp yüzünün ve elinin kalıbını alma işlemine girişti.
Doktorlar ölüm raporunu kaleme alırken silahlı iki asker, karyolanın iki yanında saygı duruşuna geçti.
Tam o sırada Atatürk’ün fotoğrafları çekildi.
Yatakta huzurlu bir uykudaymış gibi sırtüstü yatarken…
Dudağının kenarında huzurlu bir tebessüm varken…
Yüzünden mask için kalıp alınırken…
Ve başucunda iki asker ihtiram nöbeti tutarken…
Bu arada odada bulunanlardan bazıları da Atatürk’le vedalaşırken görüntülendiler.”