‘Hayatımız pahasına insancıl davranıyoruz. İnsancıl ve demokratik bir duruş sergiliyoruz. Kendi vatandaşlarımıza terörist demek istemiyoruz. (Oslo) süreciyle uzaktan yakından ilgimiz yok. Dersim belgelerini bir ay önce tasnife başladık, araştırmacıların hizmetine sunacağız. Uzun tutukluluk için ümit ederim olumlu adımlar atılır. Tutuklular sistemi etkiliyor. Yeni anayasa için görüş bildireceğiz. Kürtçe eğitimi uygun bulmuyorum. Irak ve Kuzey Irak yönetimlerinden destek görmüyoruz’
Son dönemde terörle mücadelede yaşanan gelişmeler ve belirginleşen yeni konsept Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’i gündeme taşıdı. Özel, Gazeteci Fikret Bila’nın sorularını yanıtladı. İşte o röportaj…
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel’e, bu bağlamda gündemdeki konulara ilişkin sorular ilettim. Özel, Uludere’de yaşanan son olayla ilgili olarak savcılığın gizlilik kararı alması nedeniyle bu konuyla ilgili sorularımıza yanıt vermedi. Diğer sorulara ise ayrıntılı yanıtlar verdi. Özel’e ilettiğim sorular ve yanıtları şöyle:
Bingöl’ün Karlıova ilçesinde meydana gelen bir operasyona ilişkin görüntülerin kamuoyuna yansımasının ardından, terörle mücadele kapsamında konsept değişikliği yaşandığı yorumları yapıldı. Son dönemde “insani” hassasiyetleri ön plana çıkaran görüntülerin kamuoyuna yansıdığı bir döneme girildiği gözlenmektedir. Bu bir konsept değişikliği midir? Nedenleri nelerdir?
TSK’nın teröristle mücadelede uyguladığı konsept alan hâkimiyeti/kontrolü kopseptidir. Bu konseptin esası, yurtiçinde bölücü terör örgütü mensuplarını arayıp bulmak ve etkisiz hale getirmek, sınır ötesinde Irak kuzeyinde yerleşmiş olan örgüt mensuplarına sınır ötesi kara ve hava harekâtı yaparak etkisiz kılmak ve sınır güvenliğini sağlamaktır.
Bugün ortaya çıkan görüntüler aslında yeni bir görüntü değildir. Biz geçmişte olduğu gibi bugün de teröristlere (ki bu kelimeyi kendi vatandaşlarımız için kullanmayı hiç arzu etmiyoruz. Bize göre bunlar çeşitli nedenlerle kandırılmış kişilerdir) gerek insani mülahazalar ve gerekse kanunların öngördüğü şekilde, başlangıçta hep teslim olmaları yönünde telkinlerde bulunuyoruz. Ancak bölücü terör örgütünün yaptığı propagandalar ve baskılar nedeniyle, bizim bu çabalarımıza çoğunlukla ateşle karşılık verilmekte, korku nedeniyle de teslim olmak istememektedirler.
Son dönemde örgütün yaptığı propagandalara inanmayan kişiler teslim olmaktadır. Teslim oldukları zaman buna en çok biz seviniyoruz. Çünkü bu gençlerin nasıl kandırıldıklarını ve zorla nasıl dağda tutulduklarını biliyoruz. Bunların aileleri ile buluşmalarında oluşan o atmosferi gördükçe arkadaşlarımızın bazen kendi hayatlarını riske etme pahasına yaptıkları girişimlerin ne kadar önemli, ne kadar insancıl, ne kadar demokratik bir duruş olduğunu çok daha iyi anlıyoruz.
Polis Özel Harekâtı’nın operasyonlarda daha etkin olarak kullanılmasının ve TSK ile daha koordineli bir olarak çalışıldığı yolundaki açıklamaların bu durumla bir bağlantısı var mıdır? Bu konsept değişikliği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadeledeki başarısını artırmış mıdır?
Terörle mücadelede ilgili devlet birimlerinin, birbirleri ile koordineli olarak ve kararlılıkla yürüttükleri faaliyetin sonucu, etkisiz hale getirilen bölücü terör örgütü mensubu sayısında artış yaşanmaktadır.
Kırsalda alınan başarılı sonuçlarda en önemli etken, öncelikle gece gündüz demeden, yurdumuzun en ücra köşelerinde, zorlu coğrafya ve iklim şartlarında, canı pahasına görev yapan; general, subay, astsubay, uzman erbaş ve Mehmetçiklerimizin/korucularımızın ve son birkaç aydır polis özel harekât unsurlarımızın özverili mücadelesi ve tabiatıyla istihbarat birimlerinin daha koordineli bir şekilde çalışmalarıdır.
Son 6 ay içinde sınır içi ve sınır ötesi hava ve kara harekâtlarında teslim olan, sağ ya da ölü ele geçirilen PKK’lı sayısı ne kadardır? Bu rakamların aylara göre dökümü nasıldır?
Son 6 ay içerisinde toplam 327 terörist etkisiz hale getirilmiştir. (165 ölü, 50 yakalama, 112 teslim)
Ayrıca Hava Kuvvetleri uçakları ve ateş destek vasıtaları ile sınır ötesine yapılan atışlar sonucu, çeşitli istihbarat kaynaklarından aldığımız bilgilere göre 325 teröristin öldüğü, 320 teröristin yaralandığı ve örgütten kaçan terörist sayısında da önemli oranda artış yaşandığı öğrenilmiştir.
TSK, KCK’yı nasıl tanımlamaktadır? KCK’yı ve hedefini nasıl değerlendirmektedir?
Bölücü terör örgütünün silahlı ve silahsız unsurlarını bünyesinde toplayan KCK, bölgede devlet otoritesinin yerine geçmeyi amaçlayan, terörist başının talimatı ile kurulmuş alternatif bir yapılanma olarak ortaya çıkmıştır. Bu yapılanma, bölgede korku ve şiddet uygulamakta, örgüte zorla eleman kazandırmakta, özellikle silahlı terör eylemlerini ve sivil itaatsizlik türü eylemleri organize etmekte, halk üzerinde oluşturduğu baskı ile terör örgütüne zorla para toplamakta ve halkımızı devlete karşı provoke etmektedir. Ayrıca devletimizin yasama, yürütme ve yargı erklerini etkisiz hale getirmeyi amaçlamaktadır. Devletimizin bekasının sağlanması, yasaların hâkim kılınması ve halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması için KCK’nın yargı önüne çıkarılmasının hayati önemi haiz olduğunu düşünüyorum.
Son dönemlerde PKK’nın yeni bir eylemsizlik dönemine girdiği iddia edilmektedir. Bu iddia doğru mudur?
Bölücü terör örgütü bugüne kadar gücünün ve desteğinin azaldığı her dönemde sözde eylemsizlik kararı aldığını ilan ederek; üzerindeki baskıyı azaltmayı ve gücünü yeniden toparlamayı hedeflemiştir. Hali hazırda sözde bir eylemsizlik kararı söz konusu değildir. Bilakis bölücü terör örgütü, bu kış mevsimini sözde “savaş kışı” olarak ilan etmiştir.
PKK terör örgütü ile devletin bazı kademelerinin üçüncü ülkelerde bir süre öncesine kadar görüşmeler gerçekleştirdiği kamuoyuna yansıyan bilgiler arasındadır. PKK ile devlet görevlileri arasında yeniden bir görüşme yürütüldüğü iddiaları gündemdedir. Bu konudaki görüşünüz nedir? TSK bu çerçevede bir katkı sağlamakta mıdır?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin böyle bir süreçle yakından uzaktan ilgisi yoktur, olamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vazifesi, hükümetin direktifleri doğrultusunda “teröristle mücadele” etmektir. Terörle mücadelenin güvenlik boyutu dışındaki faaliyetleri hükümetimizin yetkisinde olan konulardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamak için yüzlerce yıllık devlet geleneği ve ortak akıl neyi gerektiriyorsa, onun yapılması gerektiği düşüncesindeyim. Atılacak her adımda, toplumsal hassasiyet ve değerlerimizin gözetilmesi; şehit ve gazilerimizin anılarına saygı duyulması yaşamsal önem taşımaktadır.
TSK’nın son dönemlerde gerçekleştirdiği sınır içi ve sınır ötesi operasyonlara ABD gerçek zamanlı anlık istihbarat vererek destek olmuş mudur? Bu desteğin, operasyonlara katkısı ne düzeydedir?
Kırsal alanda teröristle mücadeleyi yürüten Türk Silahlı Kuvvetleri (jandarma dahil) tehdide yönelik asıl istihbaratı, devletin istihbarat temin etmekle görevli kurum ve kuruluşlarından, mahallinden insan istihbaratı ile insansız hava araçlarından elde edilen görüntülerden temin etmektedir. Öte yandan, ABD’nin bölücü terör örgütünün faaliyetlerine yönelik istihbarat, keşif ve gözetleme konularında Türkiye’ye desteği devam etmektedir. Bu destek sınır ötesi (Irak kuzeyi) ile sınırlıdır.
Irak’ın kuzeyinde konuşlanan PKK terör örgütüne yönelik düzenlenen son operasyonlara Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, istihbari ya da başka düzeyde bir destek sağlamış mıdır? Peşmerge kuvvetlerinin PKK unsurlarını sıkıştırarak alan daralttığı bilgileri doğru mudur?
19 Kasım 2008’den itibaren Türkiye-Irak-ABD arasında üçlü mekanizma kurulmuştur. Üçlü mekanizmanın kuruluş amacı; Türkiye, Irak ve ABD’nin müştereken bölücü terör örgütü ile mücadelesi, terör örgütünün Irak topraklarını kullanarak Türkiye’ye saldırılan düzenlemesine mani olunması ve örgütün Irak’tan tasfiyesidir.
Bugüne kadar, Irak Merkezi Hükümeti ve IKYY’den henüz somut bir destek alabilmiş değiliz. Üçlü mekanizma kararlarının uygulanması için hükümetimizin gayreti devam etmektedir.
ABD askerleri Irak’tan çekilmiş bulunmaktadır. Bu durum PKK ile mücadelede TSK’yı nasıl etkileyecektir? ABD askerinin Irak’tan çekilmesinin ardından, operasyonlar kapsamında TSK bölgeye yönelik farklı planlamalar içinde midir?
Bilindiği gibi 18 Aralık 2011 tarihinde, ABD’nin Irak’tan çekilme süreci tamamlanmıştır. Bu tarihten itibaren, ABD Savunma Bakanlığı tarafından yürütülen faaliyetler, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.
Türkiye, Irak’ta yaşanan siyasi ve askeri gelişmeleri yakından takip etmekte ve bölücü terör örgütü ile mücadele kapsamında öncelikle Türkiye’nin milli hak ve menfaatlerini korumak amacıyla meydana gelen bütün gelişmeleri yakından izlemektedir.
Irak’ın kuzeyinde yuvalanmış bölücü terör örgütü mensupları ile mücadele etmek için 17 Ekim 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılan sınır ötesi harekât icra etme yetkisi TBMM tarafından hükümetimize ve hükümetimiz tarafından TSK’ya verilmiştir. 17 Ağustos 2011 tarihinden itibaren yoğun bir şekilde bölücü terör örgütünün barınak ve tesislerine hava harekâtı yapılmaktadır. Bundan sonra da hükümetimizin bize verdiği yetki çerçevesinde, siyasi ve askeri koşullar dikkate alınarak, gerektiğinde hava destekli sınır ötesi kara harekâtı icra edilebilecektir. Her türlü planlamamız yapılmıştır, hazırız.
İran ile hava sahasının kullanılması ya da eşzamanlı operasyon düzenlenmesi gibi bir işbirliği ya da koordinasyon bulunmakta mıdır?
Bugün için böyle bir işbirliği söz konusu değildir.
Orgeneral Necdet Özel, “Terörle mücadelede ilgili devlet birimlerinin, birbirleri ile koordineli olarak ve kararlılıkla yürüttükleri faaliyetin sonucu, etkisiz hale getirilen bölücü terör örgütü mensubu sayısında artış yaşanmaktadır. Son 6 içerisinde 327 terörist etkisiz hale getirildi” diye konuştu.
Kürtçenin eğitimde ve kamuda resmi dil olarak kullanılmasına ilişkin taleplerle ilgili görüşü nedir?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3. maddesinde göre devletin resmi dili Türkçedir. Ayrıca anayasanın 42. maddesinde, “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” hükmü mevcuttur. Bu kapsamda Türkçe, bu topraklarda yaşayan herkes için ortak bir paydadır. Eğitimde ve kamusal alanda farklı dillerin kullanılmasının toplumda ayrışma yaratacağını ve bu nedenle başka bir dilin eğitimde ve kamuda kullanılmasını uygun bulmuyorum.
İncirlik Hava Üssü’ne ABD’den alınan Predatör isimli insansız hava araçlarının yerleştirildiği bilinmektedir. Bu durum İncirlik Üssü’nün yapısının değişeceği iddialarını gündeme getirmiştir. Predatör’ler İncirlik’te konuşlanacak mıdır, yoksa başka bir üsse nakledilecek midir?
Terörle mücadele kapsamında Türkiye’ye istihbarat desteği sağlayan ABD’ye ait dört adet Predatör insansız hava aracı İncirlik’te konuşlandırılmış ve 23 Kasım 2011 tarihinden itibaren görev uçuşlarına başlamıştır. Predatörlerin başka bir üsse nakledilmesiyle ilgili herhangi bir planlama bulunmamaktadır.
İncirlik Üssü’nde ve 4. Ana Jet Üssü’nde nükleer bombalar bulunduğu iddiası uluslararası alanda faaliyet gösteren bazı yayınlara yansımıştır. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
“Gizli” gizlilik dereceli bir konu olduğu için soruya cevap vermeyeceğim.
BDP’li bazı yöneticilerin “PKK yenilmemiştir, PKK orduyu da yenememiştir, biz bunu söylüyoruz” yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, devletin diğer kurum ve kuruluşlarıyla koordineli olarak yürüttüğü mücadele sonucunda terör örgütü amaçladığı hedeflere ulaşamamıştır. Bundan sonra da ulaşması mümkün değildir. Devletimiz, milli güç unsurlarını etkin bir şekilde kullanarak mutlaka bölücü terör örgütünün ismini gündemden çıkartacaktır. Halkımızın huzur ve güvenliğini sağlamak maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölücü terör örgütüne karşı mücadelesi mevcut yasalar çerçevesinde kararlılıkla devam edecektir.
Diğer taraftan, Yüce Türk Milletini temsil eden TBMM’de bütçe görüşmeleri sırasında sorunuzdaki ifadeyi kullanan BDP’li yönetici, konuşması sırasında, TBMM’de söz hakkı bulunmayan, sınır boylarında ülkesinin güvenliğini sağlayan, ülkesinin bölünmez bütünlüğü için bölücü terör örgütü ile cansiperane mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yönelik yakışıksız söylemlerde bulunmuştur. Bu milletvekilinin, demokrasinin kendisine sağladığı yetkinin arkasına sığınarak, başarılı operasyonların devam ettiği bir ortamda, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak, gerginlik ve husumet yaratmak amacıyla kullanması ibretle izlenmiştir.
TSK, siyasi kişi ve kurumlarla polemiğe girmemeyi prensip edinmiş, TBMM’deki bir konuşmacıya da gerekli cevabın TBMM içinde verilmesinin gerektiğine inandığından herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Yüce Türk milletinin, engin sağduyusu ile TSK’ya yönelik bu tür çirkin davranışların değerlendirmesini yapacağına inancım tamdır.
Yüksek Askeri Şûra’nın oturma düzeninin değişmesinin ardından Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması gündeme gelmiştir. Bu konunun hassasiyetine dikkati çekerek, çok boyutlu olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştiniz. Bu konudaki düşünceniz nedir?
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için çok iyi düşünülüp değerlendirilmesi gereken siyasi ve askeri boyutları bulunan bu çok önemli ve hassas bulduğum konuda, daha önce de belirttiğim gibi, basın aracılığıyla görüş açıklamamın uygun bir yöntem olmadığını düşünüyorum.
Malatya’nın Kürecik beldesinde aralık ayı sonuna kadar aktif hale getirilmesi öngörülen erken uyarı radarında son durum nedir? Radar üssünde çalışacak ABD’li personel Türkiye’ye gelmiş midir? Üsteki ABD’li personel ile Türk personeli arasındaki eşgüdüm nasıl sağlanacaktır? Söz konusu merkezde görev yapacak general belirlenmiş midir?
ABD’nin NATO’ya milli katkısı olan füze savunma radarının Kürecik/Malatya’da konuşlandırmasına ilişkin faaliyetler ABD ve Türkiye arasında imzalanan anlaşmada belirtilen usuller çerçevesinde sürdürülmektedir. Radar üssünün komutanı bir Türk subayıdır. Radarın işletimi için tesiste ABD’li personel bulunmaktadır. Füze savunması komuta ve kontrolünde Almanya’daki merkezde görev alacak bir subayın general düzelinde olmasına yönelik faaliyetlerimiz NATO içinde yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Ağustos ayında toplanan Yüksek Askeri Şûra’da, halen tutuklu bulunan TSK personelinin “bir kereye mahsus” temdit alması konusunda mutabakata varıldığı kamuoyuna yansımıştır. 2012’de gerçekleşecek YAŞ toplantısında geçtiğimiz yıl temdit alan askeri personele ilişkin ne gibi bir tutum izlenecektir?
Bilindiği gibi tutuklu bulunan askeri personelin terfileri, 926 sayılı TSK Personel Kararı gereğince mümkün değildir. Ancak söz konusu personelin görev sürelerinin uzatılamayacağına ilişkin yasal bir hüküm de mevcut değildir. General ve amirallerin görev sürelerinin uzatılması aynın kanunun 49. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu maddeye göre hizmet ve görev ihtiyacı sebebiyle bulundukları rütbede hizmete devam etmelerinde zaruret görülen general ve amiraller Genelkurmay Başkanı’nın teklifi ve YAŞ’ın üçte iki çoğunluğunun kararı ile bir yıl daha aynı rütbede hizmete devam edebilmektedir. 2012 YAŞ hakkında bu günden görüş bildirmek mümkün değildir. Çünkü yargılama süreci devam etmektedir.
Genelkurmay Başkanlığı, Dersim arşivlerini açacak mıdır? Bu konuda Başbakanlık’tan Genelkurmay Başkanlığı’na bir talimat gelmiş midir?
Genelkurmay Başkanlığı arşiv hizmeti, Bakanlar Kurulu’nun 31 Ocak 2002 tarihli kararı ve mevcut mevzuata göre yürütülmektedir. Dersim olayları ile ilgili belgelerin bu güne kadar tasnifi yapılmamıştır. Ancak söz konusu belgelerin tasnifi çalışmasına bir ay önce başlanmış olup tamamlandığında araştırmacıların hizmetine sunulabilecektir.
Hadımköy Cezaevi’nde, tutuklu komutanların da yararlanabileceği bazı lüks imkânların olduğu (LCD televizyon, havuz, jakuzi) gibi iddialara haberlere konu olmuştur. Bu iddialar doğru mudur?
İstanbul Garnizonu’nda Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi’nde bulunan tutuklu askeri personel sayısının artması ve ceza ve tutukevinde uluslararası standart olarak kişi başına düşen alanın 7,5 metrekareye çıkarılması nedeniyle, Hadımköy’de daha önce konuşlu bulunan askeri birliğin sosyal tesis olarak kullandığı bina tadil edilerek Ceza ve Tutukevi’ne dönüştürülmüş ve bir kısım personel buraya nakledilmiştir. Yürürlükte bulunan 5375 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve bu kanun kapsamında hazırlanan yönetmeliğe göre, tutuklu ve hükümlülerin kullanımı için cezaevinde televizyon, mekanik spor malzemeleri, buzdolabı, klima ve soğuk su sebili gibi malzemeler bulunabilmektedir. Cezaevi olarak tadil edilen bölümde, tutukluların kullanımına sunulduğu iddia edilen mini bar, jakuzi, golf sahası, şok havuzu, bilardo, oyun salonu ve gazino bulunmamaktadır. Kapalı yüzme havuzu ve sauna ise soysal tesislerin kullanıldığı dönemden kalmış olup bugün için kullanıma kapalıdır. Ayrıca, iddia edildiği şekilde mesire yeri şeklinde, yürüyüşler için ayrılmış bir alan bulunmamakta, sadece mevcut kapalı spor salonu ve açık spor alanı tutuklularca yönetmelikte belirlenen esaslar dahilinde kullanılmaktadır. Kanuni istihkaklar ölçüsünde yapılan yemeklerin tüm askeri birliklerde olduğu gibi nefasetine özen gösterilmekte, ancak ilave malzeme kullanılmamaktadır. İlave ihtiyaçlar tutukluların kendisi tarafından kantinden temin edilmektedir. Tutukluların günlük yaşantıları, iaşeleri, birbirleri ile ilişkileri ve ziyaretçileri ile görüşmelerine ait hususlar, tamamen mevcut mevzuat çerçevesinde cezaevi yönetimince düzenlenmekte, kimseye ayrıcalık tanınmadan uygulanmakta ve görevli makamlarca denetlenmektedir.
TSK’nın uzun tutukluluk konusundaki görüşü nedir?
Tutukluluk sürelerinin uzunluğu konusunda ülkenin en yetkili resmi makamlarının, sivil toplum kuruluşlarının, yazar ve yorumcuların görüş ve düşüncelerini kamuoyu ile paylaştıkları ve bu konuda büyük ölçüde toplumsal bir mutabakatın olduğu, ayrıca AİHM tarafından da durumun açıkça belirtildiği bilinmektedir. Ümit ederim bu yönde olumlu adımlar atılır.
Mevcut tutuklamalar, TSK’nın kadrosu açısından bir zafiyet yaratmakta mıdır?
Halen KKK’lığından 17, DZKK’lığından 25, HVKK’lığından 13 ve JGNK’lığından 3 general/amiral tutuklu bulunmaktadır. Söz konusu tutuklular mutlaka sistemi etkilemektedir. Tecrübeli personelin tutuklanmaları sebebiyle kadro görevlerinden uzak kalmalarının TSK’nın Anayasa ve Kanunlar ile üstlenmiş olduğu görevlerin ifasına olumsuz yansımaları olmaması için, imkanlar ölçüsünde gerekli tedbirler alınmıştır.
Emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı’nın yurtdışına kaçtığı iddia edilmektedir. TSK’nın süreçle ilgili soruşturması ne aşamadadır?
24 Kasım 2011 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesinden yapmış olduğumuz açıklamada da belirtildiği üzere, iddialarla ilgili olarak Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturma devam etmektedir. Savcılık soruşturmaları tamamlanınca kamuoyunu bilgilendireceğim.
Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi yargı organlarının kaldırılması gerektiği tartışılmaktadır. TSK’nın bu konuya ilişkin görüşleri nelerdir?
Uzun zamandır tartışılmakta olan bir konu olup, gerek yargı mensupları gerek yasama organı temsilcileri tarafından çeşitli vesilelerle konuyla ilgili görüş ve değerlendirmeler kamuoyu ile paylaşılmıştır. Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri gereğince anayasal yüksek yargı organlarıdır. Bu yargı organlarına ilişkin tartışmaların yargı sisteminin bütününü ilgilendirmesi sebebiyle söz konusu yargı organlarının kurulmalarından başlayarak günümüze kadar geçen süreç, kaldırılmaları halinde bu durumun askeri ve sivil yargı sistemine olası yansımaları ve alınması gereken tedbirler göz önünde bulundurularak anayasa koyucu tarafından değerlendirilmesi gereken bir husus olarak ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de tartışılmakta olan anayasa değişikliği konusunda TSK’nın genel kurumsal görüşü nedir? Bu görüşler ilgili makamlarla paylaşılmış mıdır? İletmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal bir kurumu olarak elbette ki anayasayla ilgili gelişmeleri takip etmekteyiz. Resmi olarak herhangi bir görüş sorulmamıştır. Ancak diğer bütün kurumlar gibi bizim de TSK’yı ilgilendiren hususlara ilişkin düşüncelerimiz var, bu düşüncelerimizi ilgili resmi kurumlara sunacağız. Bu safhada konu ile ilgili olarak basın aracılığıyla görüş açıklamamın uygun olmayacağını düşünüyorum.
Suriye’de Beşar Esad yönetimine karşı yaptırımların uluslararası kamuoyunda tartışıldığı bir dönemde TSK, tampon bölge oluşturulması ya da Libya örneğinde olduğu gibi uçuşa yasak bölge ilan edilmesi konularına nasıl yaklaşmaktadır? Halen Hatay’ın çeşitli bölgelerinde bulunan çadır kentlerde tutulan Suriyeli sığınmacıların artması durumunda TSK, sınırda ne gibi önlemler alacaktır?
Suriye’ye yönelik olarak uçuşa yasak bölge ilanı ya da tampon bölge oluşturulması gibi tedbirler, siyasi otoritenin alacağı kararlardır. TSK kendisine verilebilecek her türlü görevi yerine getirebilecek imkân ve kabiliyete sahiptir. Suriye’de yaşanabilecek olumsuzluklar nedeniyle, sınır komşusu olan ülkemize gelen sığınmacıların sayısında artış olabileceği değerlendirilmiş ve gereken tüm önlemler alınmıştır.
Uludere olayıyla ilgili olarak değişik iddialar gündeme geldi. İstihbaratın son anda MİT’ten geldiği, keza aynı kurumun bu olay öncesinde 5-6 rapor gönderdiği öne sürüldü. Bu iddialar doğru mudur? Olayda istihbarat zafiyeti var mıdır? Grupla birlikte PKK elebaşlarından Fehman Hüseyin’in de Türkiye’ye giriş yapacağı yolunda istihbarat söz konusu mudur? TSK’nın müdahalesinde etkisi var mıdır? Bu olay TSK’nın son dönemde yoğun olarak kullandığı İHA’larla ilgili yeni bir değerlendirme yapma ihtiyacı doğurmuş mudur?
Sınır ötesinde vuku bulan olayla ilgili olarak soruşturmayı yürüten savcılık tarafından “Gizlilik” kararı alındığı için sorularınıza cevap veremeyeceğim. Teşekkür ederim.