AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle, Türkiye-AB toplantısında yaptığı konuşmasında ‘Gezi Parkı’ eylemlerine değinerek inanç ve özgürlüklere saygı gösterilmesi gerektiğini belirtti.
Füle’nin konuşmasından satır başları şöyle: Üye olmak isteyen ülkelerin amacı istenen şartlara ulaşmaya çalışmaktır. Demokratik ülkelerde toplumun inanç ve özgürlüklerine saygı gösterilmelidir. Barışcıl demokrasilerde aşırı güç kullanmanın yeri yoktur. Yapılan demokratik eylemleri medya anında yayınlamalıdır. Türkiye’nin artık daha fazla adım atması gerekiyor. Vizesiz giriş için paralel çalışma yapmamız gerekiyor. Katılım açısından da yeni çalışmalar yapmamız gerekiyor. Gümrük Birliği’nin her iki tarafında çıkarları doğrultusunda daha da geliştirebiliriz.
Trans Atlantik anlaşmasında Türkiye’nin bir takım kaygıları var. O yüzden biz AB olarak ikili çalışma yapmayı öneriyoruz. Kıbrıs sorununun çözümü için tarihi bir fırsat ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Türkiye’nin özgürlük ve temel haklar değerinden vazgeçmemelidir. Barışcıl demokrasilerde aşırı güç kullanmanın yeri yoktur.
Türkiye’nin AB katılım sürecinden vazgeçme ihtimalini hiç düşünmüyoruz.
BAŞBAKAN ERDOĞAN
Füle’den sonra söz alan Başbakan Erdoğan ise şöyle konuştu:
AB SÜRECİ
Üyelik sürecimizi yokuşa suren AB, kendisi de bir samimiyet sınavı veriyor. AB Türkiye’ye verdiği sözleri unutmaktan ve unutturmaya çalışmaktan artık vazgeçmeli. Türkiye asla oyalanacak, kapıda bekletilecek bir ülke değildir. Demokrasiyi konuşuyoruz da. Demokrasinin ilkeleri bunlar değil mi? Neden bunun gerekçeleri Türkiye’ye açıklanamıyor? “3 yıldır biz şu şu nedenlerle sizi almadık” demeliler. Bir zamanlar AB’nin 15 üyesi vardı. O zamanlar liderler zirvesine bizler çağrılırdık. Ama daha sonra Fransa’da bir değişiklik oldu, ne zaman ki Sarkozy göreve geldi, müzakereci ülkeler liderler zirvesine katılamaz oldu.
Bunları ben halkımın da bilmesi lazım. Bu süreç neden bu kadar ağır gidiyor, bunları öğrenmesi lazım. Şimdi Sarkozy gitti. O dönemki başkanlardan da hemen hemen kimse kalmadı. O dönemden bir ben kaldım. Sürecin AB ile Türkiye arasındaki vizelerin tamamen kalkması şekilde sonuçlanması gerekir. Bu AB’ye bir şey kaybettirmez. Biz zaten AB üyesi ülkelere girmişiz. Hollanda, Belçika, Almanya’ya her yere Türkler girmiştir. Biz zaten fiilen girmişiz, hukuken de girelim de bu trajikomik olay bitsin.
Bundan sonra sürecin tek taraflı olarak Türkiye’nin çabaları ile sürmesi mümkün değil. Kamuoyu araştırmalarında AB’ye girmek isteme konusunda cevap gayet olumlu, ama AB Türkiye’yi alır mı sorusuna Evet yanıtı yüzde 30’lara düştü. Türkiye yüzde 70’leri konuşuyordu. O kadar umutlanmıştı. Türkiye’nin kalkınmasında bir dönem AB’nin kaldıraç rolü oynadığını kabul ediyoruz. Ama AB’nin Türkiye’ye karşı ikircikli tavrı da… AB’nin somut bir gayreti ortaya koyması gerekiyor. Bizim özgürlükler, yargının bağımsızlığı konusunda hiçbir ikilememimiz sözkonusu değil. Bugün Türkiye AB standartlarına en yakın halindedir. Hatta bazı AB ülkelerinden ileridedir.
Hangi kesim olursa olsun her vatandaşımızın hassasiyetine dikkat ediyoruz. Örneğin benim ülkemde Roman vatandaşlarıma ayrımcılık yapamazsınız. Ama Avrupa’nın en önemli ülkesinde Romanları dışarı ettiler. Ne oldu? Neden ses çıkmadı? Yine başka bir büyük ülkede inanç noktasında ayrımcılık yapılıyor. Benim 8 vatandaşım insafsızca öldürüldü. Neden Türkiye’den giden basın mensupları o davalara alınmadı? Neden o süreçleri takip edemediler. Bunları da görmek zorundayız. Yani biz bunları söylemeyelim mi? Bunları dillendirmeyelim mi?
GEZİ PARKI – SOSYAL MEDYA
Bunları da söyleyince “Tayyip Erdoğan çok sert” Kusura bakmayın ben doğruları söylemek zorundayım. Son günlerde Taksim Gezi Parkı düzenlemesi bahanesiyle yaşananlar korkunç bir dezenformasyon var. Sosyal medyada büyük bir dezenformasyon var. Her konuda dosya önümde. Her şeyden önce muhatabınızı bileceksiniz. Burada böyle bir muhatap da yok. Milletin parlamentodaki temsilcileri ne iş yaparlar diye sormaz mısınız? Bunlar ne ile meşgul?
Taksim Gezi Parkı ile alakalı animasyonla gösterileri ben 2010’da yaptım. O günden bugüne kimsenin sesi çıkmadı. Eğer çevrecilikte ortaklık yapacaksanız gelin bu Başbakanınızla yapın. Çünkü ben çevreyi tarihi, kültürü, yeşili ile tanıdım. Belediye başkanlığı yaptım. Çevreciliği bilirim. İstanbul yeşil fakiriyken yaş ağaçlar ithal ederek ağaçlandırma yaptım. Neden yaptım, çünkü İstanbul’a çöl olmak yakışmazdı.
Neden bunları konuşmuyorlar. Kusura bakmasınlar Taksim Gezi Parkı’na Shareton yapılırken oradaki ağaçlar söküldü, neden bunu konuşmadılar. Koç Üniversitesi ormanlık alana yapıldı. Bir Başbakan olarak onlarla savaş verdim. Onbinlerce ağaçlar Kilyos, Zekeriyeköy’de sökülmüştür. Dönemin Cumhurbaşkanı oranın açılışı yapılırken “Buranın yapılmasına engel olanlar nerede” dedi. Ben cezaevindeydim.
Yargı orayla ilgili Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin haklılığını teyit etti. Oranın yıkılma durumu da var. Biz dedik ki “Orada kirayı ödesinler. Devletin kiracısı olarak kalsınlar”.
Bazı gerçekleri bilelim de ona göre yorum yapalım. 30 yıldır Türkiye’ye büyük maliyeti olan terör sorununda da çözüme gittik. Acaba benim değerli konuklarım burada konuşurken bunları da biliyor mu? Bir taraftan bize çözüm sürecinde destek veriyorsunuz ama diğer taraftan çözüm sürecine karşı olanların da bu eylemlerde yer aldığını bilin.
Çevreci olmak araçları yakmak, yıkmak, insanları öldürmek değildir. Bez ders vermeye gayret edenler ABD’deki Wall Street olaylarını nereye koyacaklar. İngiltere’de buna benzer olaylar yaşandı. Fransa’da, Almanya’da, Yunanistan’da çok daha büyük olaylar yaşandı. Bunların hepsi AB üyesi ülkeler. Bütün bunlara karşı tepki ne oldu? Ben bu sorulara cevap bulmak istiyorum. Bizim karşı olduğumuz şiddettir, terördür, vandallıktır.
Yoksa demokrasi talebiyle karşıma çıkacaklara canım kurban. Bu noktada bir sıkıntımız yok. Bakın diyorlar ki biz referanduma da karşıyız. Şu anda orada depreme dayanaklı olmayan AKM’miz var. Yıllar önce dedik bu bize tehlike yaratabilir. Biz buraya oradaki ağırlıklı olan Barok mimamiriyle uyumlu dev bir opera binası yapalım. Bir ilki yapalım. Türkiye’de bizim bir opera binamız yok. Sadece bu iş için böyle bir eseri yapalım. İşte o vandalizmin mensupları da çıkıyorlar “yıktırmayız”.
Kusura bakmayın böyle bir kararı verirken de seçim zamanı biz bunları anlattık. Vatandaşımız bize onay vermiş. Bütün trafiği yerin altına alıyoruz. Gaz ve benzin kokusuyla vatandaşımız iç içe olmasın istiyoruz. Derdimiz o. Şu andaki Gezi Parkı’na fark atacak bir ağaçlandırmayı yapalım. AVM konusunda da biz şehir müzesi de yapabiliriz dedik.
Biz olayların ilk başında yapılan müdahale ile ilgili eleştirimizi, üzüntümüzü, gereğinin yapılacağını ifade etti. İçişleri Bakanımız bununla ilgili süreci işletiyor. AB’nin hangi ülkesinde olsa bu olayları yapanlar bizdekinden çok daha sert müdahaleye maruz kalıyor. AK Parti içinde 10 yıl içinde çok sayıda tehditlere maruz kaldık. Partim hakkında kapatma davası açıldı. Şu anki muhalefet “Ankara’da savcı varmış” dedi. Biz asla kalabalıkları sokağa dökmedik. Hukuk kuralları içinde kaldık.
FAİZ LOBİSİ
Bakıyorsunuz hepsinin farklı bir ambalajı var ama içi aynı. Bizi millet getirdi. Eğer götürecekse millet götürür. Hükümete hesap sormak isteyen vakti saati gelince sandıkta bunu sorar. Yüzde 50 bize oy verdi, biz yüzde 50’nin partisi değiliz. Yüzde 100’ün partisi olarak hizmet veriyoruz.
Yabancı medyaya da yanlı ilanlar basmamasını da hatırlatırım. Parayı bastırıp bu ilanları verenlerin kaynaklarını da biliyoruz. Bu Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsız olanların, faiz lobisinin attığı adımlardır. Faiz lobisi de heveslenmesin. Bu halkın dediği olacak.