”Başbakan Recep Tayyip Erdoğan herkese açık olan kongreyi gazetelerimize ve bazı Tv kanallarına kapatınca kendisine, “Bu çağdışı sansür uygulamasından vazgeçin” diye seslenmiştik. Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü açısından sıkıntılı bir dönem yaşandığını ve diğer ülkeler ile kıyaslandığında ülkemizin yüz kızartıcı bir sırada olduğunu anımsatmıştık.
Akreditasyon uygulamasının bir anlık kızgınlık olabileceği, bazı “Kraldan çok kralcı” danışmanların aklına uyularak gerçekleştirildiğini düşünmüş ve hatadan dönüleceğini umarak çağrılarımızı yapmıştık. Ancak bir kez daha acı gerçeklerle karşı karşıya kaldık. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ama o medya bize saygısızlık ettiği zaman ona haddini bildirmek de bizim cevabımızdır” yanıtını vermektedir.
Ortada bir gerçek vardır. Başbakan muhalif basına öfke, nefret ve kinle yaklaşmaktadır. Elinde bulundurduğu iktidar gücünü muhalefetin her kesimini susturmak için kullanan Başbakan Erdoğan, kendisine hakaret ettiğini düşündüğü gazete ve gazetecileri yargı yolunu da pas geçerek bizzat kendi cezalandırma yolunu seçmektedir.
“Haddini bildirmek” tehdit içeren bir ifadedir. “Saygısızlığa karşı haddini bildirmek” cümlesi ayağınızı denk alın, demektir. Korku salmaktır. Cezalandırma yolunda işaret vermektir. Muhalif gazetecileri yıldırmak için bakanlara, hakimlere, bürokrasiye emir vermektir.
Recep Tayyip Erdoğan sıradan bir insan değildir. Bu ülkenin başbakanıdır. Bir başbakan, “Bana saygısızlık yapan medyaya haddini bildirmek bizim cevabımızdır” diyorsa o zaman şu soruların yanıtını da vermek zorundadır.
– Kızdığınız gazeteleri ve gazetecileri genel kurula davet etmeyerek kamuya açık olan bir toplantıda görev yapmalarını engelleyerek gerçekleştirdiğiniz eylemin sansür olduğunun farkında mısınız? Hangi demokratik ülkede böyle bir uygulama vardır bize bir örneğini söyleyebilir misiniz?
– Çok kızdığınız gazetecilerin cezaevinde tutsak tutulmasını hadlerini bildirmenin bir yöntemi olduğunu kabul ediyor musunuz?
– “Tutuklu vekillerin yeri meclistir” diyen Sayın Cumhurbaşkanına yanıt verirken, “Biz öyle düşünmüyoruz” dediniz. Bir başbakanın böyle konuşması yargıya müdahale değil de nedir? Dilinize çok doladığınız ileri demokrasi tanımı ile sizin uygulamalarınız çelişmekte midir, örtüşmekte midir?
Sayın Başbakan,
“Tek Adam”, “Devlet Başkanı” gibi unvanları üstlenmek istiyorsunuz. Bugünden muhalif olan herkese haddini bildirmek gibi bir yol ve yöntem izleyen bir kişinin bu görevleri üstlenmesinden güzel ülkemiz, Türkiye’miz adına endişe duyuyoruz.
Mustafa Balbay’ın dediği gibi, kaygılarımızla…
Atilla Sertel
Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı
İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı”