Ermeni asıllı Arjantinli gazeteci Avedis Hadjian’ın Anadolu’nun çeşitli kentlerini dolaşarak yaptığı araştırmanın La Nacion gazetesinde yayınlanması geniş yankı buldu. Avedis Hadjian’la gizli Ermeniler, diaspora ve soykırım üzerine konuştuk.
Gizli Ermenilerin varlığını ilk kez ne zaman öğrendiniz?
Gizli Ermenilerin varlığını ilk kez henüz 13-14 yaşlarındayken Buenos Aires’deki evimizde, bir akşam yemeğinde Arjantin Ermeni Kilisesi başpiskoposu Grigoris Bünyatyan’ın babamla konuşurken, Muş ve Sason dolaylarında hala Ermenilerin kimliklerini gizleyerek yaşadıkları yorumuyla öğrendim. Bir ila iki milyon arasında gizli Ermeni’nin varlığından söz ediyordu Bünyatyan. Çok çok önceleri, 70’li yıllarda fotoğrafçı Martin Keskisian’ın babama Muş dolaylarında Kürtleşmiş Ermenilerden söz ettiğini hayal meyal hatırlıyorum. O zamanlar bana gerçekten çok, arzulanan bir şey gibi gelen bu konuşmalara pek meyil vermemiştim. Şimdilerle konuyla ilgilenmeye başladım. Sanırım Bünyatyan’ın bilgi kaynağının, soykırımdan sağ çıkmasının yanında Anadolu’daki Ermenileri en iyi tanıyan dönemin İstanbul Patriği Şinorhk Kalustyan olması, konuya olan ilgilimi artıran başlıca etmen oldu.
Konu üzerinde ne zaman çalışmaya başladınız?
Çalışmalarıma özellikle gizli Ermenilerden yola çıkarak değil, 2009 yılında Özcan Alper’in New York’ta gösterimi yapılan Hemşin Ermeniceci konuşulan“Sonbahar” filmini izledikten sonra Anadolu Ermenilerini araştırmak için başladım. Daha önceleri Hemşinli Müslüman Ermenilerin varlığını biliyordum, ama Alper’le tanışmam konuya olan ilgimi artırdı.
DİASPORA GİZLİ ERMENİLERİN VARLIĞINDAN HABERDAR
Diaspora’da yaygın olarak gizli Ermenilerin varlığı biliniyor mu?
Diaspora Ermenileri arasında özellikle son yıllarda yazılan makaleler ve yayınlanan belgesellerden dolayı giderek artan sayıda bir bilinirlik olduğunu zannediyorum.
Türkiye’de sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
Nüfusun çeşitliliği. Dışarıdan bakınca onca etnisiya ve cemaatleriyle homojen bir varlıkmış gibi görünüyor. Ama dikkatli bakılınca, son derece çeşitli öğeler barındıran ve karmaşık bir toplum olduğu fark ediliyor.
Gizli Ermenilerle nasıl bağ kurdunuz?
Çok çetrefilli bir çalışmaydı. Çoğunlukla birbirlerine referans olan kişiden kişiye atlayarak ve daha önce Türk gazetecilerle konuşan insanlarla bağlantı kurabildim.
GİZLİ ERMENİLER, CEMAATLA BAĞ KURMAKTAN KAÇINIYOR
Görüştüğünüz insanların güvenini nasıl kazandınız, ikircimde kalanlar, görüşmek istemeyenler oldu mu? İçlerinden en çok sizi kim etkiledi?
Batının yabancı olduğu, doğuya özgü misafirperverlikle karşılandım her zaman. Buna rağmen güvenlerini hemen kazanmam kolay olmadı, hatta güvenini kazandıklarım arasından devletten gelebilecek baskı endişesiyle konuşmaktan imtina edenler oldu. Hepsi -hatta konuşmaya cesaret edenler bile- bir yüzyıl sonra kimliklerini açık etmekten bariz şekilde korku duyuyorlardı. Hiçbiri soykırımı ve köklerini unutmamıştı. Bu beni çok etkiledi. Korku hepsinin ortak özelliğiydi. İçgüdüsel, kendini korumaya yönelik, nedensizliğin ötesinde ruhun derinliklerinden gelen bir korku.
Görüştüklerimden genç bir üniversite öğrencisi, zekası, Ermeni kültürü ve tarihi hakkındaki bilgisi ve Ermenice öğrenmek için gösterdiği çabayla beni çok etkiledi. Büyük bir aşiretten geliyor, bir sürü sağlık problemleriyle uğraşmasına rağmen, İç Anadolu gibi pek de dostça olmayan bir ortamda gizli Ermenilerle buluşma çabası, öğrenme ve araştırma azminden çok çok etkilendim.
Gizli Ermeniler neden cemaatle ilişki kurmaktan kaçınıyorlar? Aralarında hiçbir bağ yok mu?
Bazı bağlantılar var, özellikle İstanbul’a taşınan akrabalar arasında. Orada kendilerini daha güvende hissediyorlar ve Ermeni kilisesiyle bağlantıya geçiyorlar. Ama aldıkları eğitim ve yaşam tarzları birbirleriyle ilişki kurmalarını zorlaştırıyor. İnançlardaki çeşitlilik birbirlerine şüpheyle yaklaşmalarına neden oluyor, özellikle söylemde laik bir sisteme sahip olsa da Türkiye gibi bir toplumda, dini mezhepler arasındaki katmanlaşma buna sebep oluyor. Onlar bize göre yani Türkiye dışındakilere göre “Ermeni Müslümanlar”. Ama Türkiye’deler için ve nüfus cüzdanında “müslüman” olarak tabir edilenler için olayın daha farklı bir boyutu var. Kanunlar ve nüfus cüzdanlarındaki din haneleri bizzat kendi gözlerindeki ermeni kimliklerini ayrıştırıyor. Başka bir deyişle “Ermeni” ve “Müslüman” olmak Türkiye’de bir çelişkidir. Ermeni demek Hıristiyan demektir. Müslümanlık ise, Türkiye’de kilise ile ilgili Ermeni, Rum ya da diğer geleneksel Hıristiyan herhangi bir etnik grubun üyeliğini kabul etmez bir tanımdır.
ERMENİ MÜSLÜMANLAR ERMENİ KİMLİĞİNİN İÇİNDE
Müslüman-Ermeniler bu durumda Ermeni kimliğinin neresinde bulunuyorlar? Bir Ermeni kayıtsız şartsız Hristiyan mı olmalıdır?
Bu çok büyük bir tartışmanın konusu. Bazı Müslüman Ermeniler, özellikle Diyarbakır bölgesindekiler kendilerini Ermeni ve Müslüman olarak tanımlıyorlar.. Özellikle toplumların gitgide laikleşmeleri sonucu her geçen gün artan sayıda, Ermeni Müslümanları kabul etmeye istekli bir kitlenin olduğunu düşünüyorum. Ama iki bin yıldır bir toplulukla kilisenin bütünleştiği bir kültürde -ki kilisenin iki bin yıl boyunca yabancı egemenliği, kıyımlar, dil ve kültürün kaybına karşı ulusal kimliğin devamlılığının tek unsuru olduğunu unutmayalım- bu geleneksel tanımların yeniden tanımlanması zaman alacaktır.
Türkiye Ermeni topluluğu ile Arjantin ve ABD’dekiler arasında ne gibi benzerlikler var?
Bir an için Anadolu Ermenilerinin karmaşık gerçekliğini yok sayarsak, bugün Türkiye’deki Ermeni topluluğunu sadece İstanbul’da yaşayanlarla sınırlayabiliriz. Türkiye Ermenileri, onlarca yıldır devam eden kan kaybettiği göçlere rağmen, hala geçmiş günlerin ihtişamını koruyan, geleneksel Nor Marmara ve Jamanak gazetelerine eklenen Hrant Dink’in kurduğu Agos’tan Aras yayınlarına kadar kendi kimliğine yönelik adımlar atabilen bir topluluk. Arjantin ve ABD Ermenileriyle ayrıştıran en önemli özellikleri, Diaspora’yı oluşturmamalı. Bizans dönemine dayanan eski geleneksel Ermeni toplumunun parçasıdır Türkiye Ermenileri.. Bu anlamda, İstanbul’daki topluluğu, İran Ermenileriyle karşılaştırmak daha doğru olur diye düşünüyorum. Her iki topluluğun tarihi Ermenistan kadar eskidir ve Ermeni uygarlığının geleneksel merkezleridir.
TÜRKİYE, ERMENİLERLE DE MASAYA OTURACAK
Bir Ermeni ve gazeteci olarak sorunun çözümleneceğine inanıyor musunuz? Bu günlerde hükümet Kürt temsilcileriyle görüşmeler yapıyor. Türkiye Ermenileri çözüm sürecini desteklemekle birlikte masada 1915’in eksik olduğunu söylüyorlar. Bir gün aynı masanın diğer ucunda Ermenilerin olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
İnanıyorum bir gün, bence çok uzak değil, Türkiye, soykırımın doğurduğu talepleri karşılamak için Ermenilerle görüşmeye başlayacak. Türkiye sadece adalet bunu gerektirdiği için değil, kendisiyle ve toplumla uzlaşmak için bu yola girecek. Yaklaşık bir yüzyıldır, yankılanan soykırım nidaları Türkiye’yi rahatsız ediyor. Konuştuğum Türklerin büyük bölümü Türkiye’de çözüm bekleyen en önemli sorunun Kürt ve Ermeni sorunu olduğu konusunda birleşiyorlardı.
Sözde Soykırımın tanınmasında ve barış sürecinde, gizli Ermenilerin rolü ne olur?
Başlangıçta, gizli Ermenilerin herhangi bir rolü olacaklarını sanmıyorum, ama hepimiz biliyoruz ki, her zaman olmasa da, birçok kez, Ortak, iyi hedeflere yönelmiş bireysel çabaların toplamı, toplumu harekete geçirebilir. Türkiye özelinde bunun etkisi ne olabileceği bilinmez.
Diaspora’nın talepleri neler olabilir?
Ne ben ne de başka bir Ermeni tek başına bir ulusun sözcüsü değiliz. Ama yeryüzündeki her Ermeni’nin ve adalet ve daha iyi bir dünya isteyen her insanın Türk devletinin yaptığını kabul edip özür dilemesini istediğinden hiçbir şüphem yok. Bu noktada bir fikir birliği olduğunu düşünüyorum ve bu da kesinlikle ilk adımdır. Gerçekleşinceye kadar Ermeniler seslerini duyurmaya devam edecekler.
TÜRKİYE VE DİASPORA ÇOK ÇEŞİTLİ VE KARMAŞIK
Türkiye’de Diaspora’nın homojen bir topluluk olduğu düşünülür, paradoksal olarak Arjantin Ermenileri de Türkiye hakkında aynı düşünüyorlar. Siz bu iki toplum hakkında en düşünüyorsunuz, aralarında benzerlikler var mı?
Şüphesiz çok benzerlikler var. İyi kötü altı yüzyıl birlikte yaşadık ve soykırımdan kurtulanların torunları, özellikle benim tanıdıklarım, misafirperverlikten günlük yaşam alışkanlıklarına ve yemeklere, atalarının topraklarına garip bir aşinalık hissediyorlar. Ve en Türkiye ne de diaspora Ermenileri homojen. Her ikisi de çok çeşitli ve karmaşık.
Türkiye’de Ermeniler dışındaki insanlarla soykırım iddialarını konuşma imkanı buldunuz mu?
Birçok Türk’le konuyu tartışma imkanı buldum. Jenosit yerine her seferinde Türkçe’deki anlamı olan “soykırım” cümlesini kullanıyordum. Bazı durumlarda, kullandığım kelimenin derin hoşnutsuzluğa neden olduğunu gördüm. Ama çoğunluk dinleme nezaketi göstermekten çok, doğal bir kabul tavrı sergiliyordu. Güneşin doğudan doğması gibi açık bir gerçeği kabul eder gibi. Sakallarım oldukça uzamıştı, birçok kez Müslüman mısın sorusuyla karşılaştım. Hristiyanım deyince “sakalından dolayı Müslüman sandık” diyorlardı. İsa da sakallıydı yanıtıma gülüyorlardı. Birçoğuna dedelerimin soykırımdan sağ kurtulduklarını anlattığımda, itiraz etmeden dinliyorlardı. Soykırım gerçeğine ikna olması yıllar süren bir Türk arkadaşım, şimdi Türk ve Ermeni toplumu arasında köprü kurma çabasında.
İstanbul’da bir internet kafede tanıştığım inançlı bir Müslüman görünümlü genç, beni görenlerin rutinleştirdiği Müslüman mısın sorusuna verdiğim Hıristiyan ve Ermeniyim yanıtımın ardından, dedelerimin memleketi sordu. Dedelerim gibi o da Urfalıymış. “Biliyor musun soykırım oldu diyorlar ama devlet yalan bunlar diyor” dedi. “Yalan değil, benim dedelerim kıl payı kurtulmuş” deyince, yüzüme ciddi ciddi bakıp “Elbet olmuş. Hepimiz biliyoruz” demesi belki de sadeliği yüzünden karşılaştığım en ilginç durum olarak hafızamda yer etti.