35,1437$% -0.26
36,7062€% -0.1
44,1771£% -0.26
2.970,20%0,25
2.633,41%0,66
9.934,50%0,18
Birgün’de yer alan habere göre Adalet Bakanı ve AKP Urfa Milletvekili Adayı Bekir Bozdağ tepki çeken, “14 Mayıs akşamı Türkiye’de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamdedenler olacak” sözlerini savundu.
Bozdağ önceki akşam bir televizyon yayınında “Bizim söylediğimizde ne var? Seçim olduğu gün, akşam seçim sonuçlarını insanların nasıl kutlayacağına dair bir değerlendirme. Birleştiren bir dil kullanıyoruz” iddiasında bulundu.
Bozdağ ayrıştırma yapmadığını söylerken dahi kutuplaştırıcı dil kullandı. Bu durum AKP iktidarının da özeti gibi.
Sadece söylemde değil, iktidar her alanda toplumu ayrıştırmayı başardı. Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oldu.
İlk yıllarında cumhuriyetçi kesimleri “Elitler, beyaz Türkler” diye topluma ezdirmeye çalışan iktidar 21 yılın sonunda “Ak elitler, Ak Türkler” yarattı. 14 Mayıs’taki seçim de AKP’nin yarattığı elitlerle halkın seçimi olacak.
Ölüm ve şatafat: Bir tarafta madencileri tekmeleyenlerin bürokrat olduğu, maden ölümlerine ‘fıtrat’ ya da ‘kader’ denilen bir iktidar var. Diğer tarafta ise denetimsizliğe mahkûm edilen maden ocaklarında çalışırken ölen emekçiler var.
Yasak ve teşvikler: Bir tarafta iktidar tarafından hibelerle, teşviklerle, verilen garanti ücretlerle desteklenen patronlar var; diğer tarafta zam istediğinde aşağılanan, greve çıkması defalarca yasaklanan, haklarını araması kolluk tarafından engellenen işçiler var.
Smoothie ve soğan: Bir tarafta şatafatlı saraylarda, evlerde yaşam süren, ejder meyveli smoothie’yle manda yoğurdunu eksik etmeyenler var; bir tarafta soğanı, patatesi taneyle alan, beslenmek için değil karnını doyurabilmek için yaşayan yoksullar var.
Torpil ve mülakat: Bir tarafta iktidarla kurduğu ilişkiler sayesinde torpille, mülakatla kamuya yerleştirenler var; diğer tarafta uzun yıllar çalışıp didinmesine ve KPSS’den yüksek puanlar almasına rağmen mülakatla elenen gençler var.
Kokain çekenler ve atanmayanlar: Bir tarafta çakarlı lüks araçlarında kokain çeken, AKP plakalarıyla yolları kesenler var; diğer tarafta yıllarca okumasına rağmen “Her üniversite mezunu iş bulmak zorunda değil” denilerek hor görülen, iş bulamadığı, ataması yapılmadığı için intihar eden öğretmenler, üniversiteden mezun olduktan sonra aylarca işsiz kalan yüz binlerce genç var.
Tarikatlar ve barınamayanlar: Bir tarafta küçüğün rızası ya da “bir kereden bir şey olmaz” denilerek cinsel istismarı meşrulaştıranlar var; diğer tarafta gelecekleri ellerinden alınan, tarikat yurtlarında cinsel istismara maruz bırakılan çocuklar var. Bir tarafta dinci vakıflara, tarikatlara açılan alanlar var; diğer tarafta barınma hakkı ellerinden alınan, tarikat yurtlarında kalmaya mecbur edilen gençler var.
Baskı ve direnenler: Bir tarafta uygulanan erkek egemen ve gerici politikalarla hakları ellerinden alınan, şiddete baskıya tacize ve cinayete maruz bırakılan kadınlar var; diğer tarafta sokakları AKP’ye dar eden, özgürlüklerinden vazgeçmeyen ve tüm baskıya direnen kadınlar var.
Polisin çifte standardı: Bir tarafta polisleri sıraya dizerek tehdit eden AKP’li vekillerin çocukları var; diğer tarafta her eylemde polis şiddetine uğrayan, ağzını her açtığında gözaltına alınan, dur ihtarına uymadığı bahanesiyle öldürülenler var.
Yandaş ve bağımsız medya: Bir tarafta yandaşlığının ödülünü alarak kamu bankalarından aldığı kredilerle medya patronu olanlar var; diğer tarafta iktidarın politikalarını eleştirdiği için ilan hakları ellerinden alınan açılan davalar ve cezalarla teslim alınmaya çalışılan bağımsız medya var. Bir tarafta kalemini yandaşlık için kullanan Erdoğan’ın uçağından inmeyen, minarelerin mimarisini beğenmeyen gazeteciler var; diğer tarafta yaptıkları haberler nedeniyle hapis cezaları alan, haber takibi sırasında polisten şiddet gören gazeteciler var.
Ödül ve cinayet: Bir tarafta Gezi Direnişi boyunca görev yapan polislere ödül verenler var; diğer tarafta direniş sırasında polis kurşunuyla, biber gazıyla ve dayak yiyerek öldürülen Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Can Cömert, Ahmet Atakan ve Mehmet Ayvalıtaş var.
Çadır satanlar ve enkaz altında kalanlar: Bir tarafta depremlerden sonra çadır satanlar, AFAD’ın malzemelerini seçim propagandası için kullananlar var; diğer tarafta günlerce enkazın altında yardım bekleyen ama gelmediği için hayatını kaybeden insanlar var.
İslamcı politikalar ve Aleviler: Bir tarafta siyasal İslamcı propagandalarla dayatılan politikalar var; diğer tarafta ibadethaneleri bile kabul edilmeyen, cümbüş evi denilerek alay edilen, tüm itirazlara rağmen zorunlu din derslerine mecbur bırakılan Aleviler var.
Gerici eğitim ve gençlerin geleceği: Bir tarafta 4+4+4 sistemiyle eğitimi gericileştiren, dinci vakıfları ve Diyanet’i eğitimin bir unsuru haline getiren, imam hatiplerin sayısını kat be kat artıranlar var; diğer tarafta nitelikli akademik eğitim isteyen, çocuklarının geleceğini düşünen veliler var.
Zenginleşenler ve yoksullaşanlar: Bir tarafta artan dolar kuruyla servetine servet katanlar, kur korumalı mevduata yatırdığı paralarını Hazine desteğiyle katlayanlar var; diğer tarafta enflasyon altında ezilen, her gün markete gittiğinde yeni zamlarla karşılaşan yoksullar var.
Hukuksuzluk ve adalet bekleyenler: Bir tarafta hastane basıp insanların ölmesine yol açanları vekil yapanlar var; diğer tarafta aylardır adalet nöbeti tutan, bir iddianame hazırlanması için bile aylarca bekleyen Emine Şenyaşar var.
Atananlar ve bilim: Bir tarafta akademiyi kendine bağlayan, AKP’li rektörleri atayan, akademisyenleri KHK’lerle üniversitelerinden ihraç edenler var; diğer tarafta üniversitelerinin AKP tarafından dönüştürülmesine karşı aylardır nöbet tutan Boğaziçili akademisyenler var.
Kovanlar ve şiddete uğrayanlar: Bir tarafta yurtdışı için iyi hal belgesi alan hekimlere “Giderlerse gitsinler” diyenler var; diğer tarafta her gün şiddete uğrayan, saatlerce çalışmasına rağmen düşük ücretlere mecbur edilen hekimler var.
Rantçılar ve direnenler: Bir tarafta enerji ve maden şirketlerinin doğayı talan etmesinin önünü açanlar var; diğer tarafta Kazdağları’nda Cerattepe’de, İkizköy’de suyu ve toprağı için mücadele edenler var.
Twitter hesabından yaptığı açıklamada Kılıçdaroğlu, “Bu kirli dile son verilsin. Akla gelmeyecek pis oyunlar ve ithamlarla neye varmak istendiğini insanımız görüyor. Seçime gidiyoruz, savaşa değil. Nice iktidarlar değişti, yola hep devam ettik. Son 10 günde girişilecek en pis işleri biliyorum. Ve onlara diyorum ki: Azıcık sağduyu!” ifadelerini kullandı. “Seçime darbe dediniz” diyen Kılıçdaroğlu, “Kendi halkınıza karşı Uhud Savaşı benzetmesi yaptınız. İşgalciye benzettiniz be halkımızı. Nerede duracaksınız?” ifadelerini kullandı.
Seçime 'darbe' diyen Süleyman Soylu'ya tepki yağıyor