İngiltere merkezli Britanya Savunma Araştırmaları Enstitüsü ‘Jane’s Defence and Security’ye göre, Suriye’deki silahlı muhaliflerin en az yüzde 50’si ‘cihatçı radikallerden’ oluşuyor ve sayıları 100 bini buluyor.
IŞİD, amaçlarının Suriye’nin kuzey batısında, Rakka, İdlib ve Türkiye sınırına geçiş yolu üzerindeki Bab el Salem’in de dâhil olduğu bölgede “İslam Emirliği kurmak” olduğunu açıklamıştı.
Eylül ayından bu yana IŞİD’nin kontrolünde olan Bab el Salem silahların ve yabancı savaşçıların geçiş noktası olması açısından kilit öneme sahip ve stratejik bir kazanç.
Özellikle ABD ve İngiltere, Irak ve Afganistan’da rejim değişikliği için yapılan askeri müdahalelerin istenmeyen sonuçlar doğurması nedeniyle çok dikkatli davranıyor.
Kaotik, zayıf hükümetler kendi güvenliklerini sağlamakta başarısız olmuş ve İslamcı radikallerin fırsatları katlanmıştı.
Ortadoğu’nun kalbinin, radikal İslamcıların kalesine dönüşmesinden korkan ve daha önce Suriye konusunda ayrışan ülkeler cihatçılara karşı birleşiyor.
Rusların yoğun diplomasisi, kimyasal silahlardan arınma kartını öne sürmeleri ve İran’ın yeni cumhurbaşkanı Ruhani’nin büyük ilgi toplayan çıkışı, ABD’nin, malum düşmanın lehine U dönüşü yapmasını kolaylaştırdı.
Üstelik Esad muhalefete karşı mücadelesinde ne kadar acımasız ve gaddar olabileceğini gösterdi, o zaman neden Esad herkesin korktuğu cihatçıların üstüne salınmasın ki?
Aynı zamanda IŞİD, Irak’ta aşiret üyeleri ile cihatçı olmayan unsurların, (çoğunlukla para için) El Kaide karşıtı ayaklanmalara katıldığı ABD destekli Irak’takine benzer ‘Uyanış’ mücadelesi gibi bir olayın Suriye’de yaşanma ihtimalini göz önüne alarak, silahlarını Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki İslamcı olmayan tugaylara doğrulttu.
‘Terör akrebi’ Türkiye’yi mi sokacak?
Türkiye de, beklenmedik bir şekilde hassas bir duruma düştü.
Herkesin Esad’ın ıslah edilmesi için alternatif diplomatik bir yol arayışında olduğu bir zamanda Türkiye kendisinin, Esad rejimini devirme amaçlı askeri müdahaleye destek veren ve Arap olmayan tek ses olarak yalnızlaştığını gördü.
Esad’ın CBS ve Der Spiegel gibi Batı medyasına son dönemde yaptığı açıklamalar ‘Esad markasının’ itibar kazanmakta olduğunu da gösteriyor.
Riyad’ın Mısır’da Cumhurbaşkanı Mursi’yi deviren ve Müslüman Kardeşlerin lağvedileceğinin habercisi olan askeri darbeye destek çıkması da Türkiye’nin Suudi Arabistan’la ilişkilerini gerdi.
Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi, Müslüman Kardeşlerin yakın bir ‘akrabası’.
Türkiye cumhurbaşkanının da Tunus ve Mısır’da İslamcı siyasi partilerin kazandığı seçim zaferlerinden duyduğu memnuniyet de kısa ömürlü olmuşa benziyor.
Güvenlik açısından da Türkiye, sınırına yerleşen cihatçılar ve Devlet Başkanı Esad’ın yabancı cihatçıların Suriye’ye geçişicine izin verdiği ve rejiminin devrilmesine yönelik acil bir askeri müdahaleye hala destek çıkan Ankara’ya yönelttiği tehditkâr açıklamaları nedeniyle risk altında.
Türkiye’nin insan ve silahların serbest geçişine izin vererek muhalefete yardım etmesi ve şimdi ise kendi güvenliği ve toprak bütünlüğünün tehlike altında olduğunu görmesi çelişkili bir durum yaratıyor.
Ankara şimdi kendisini, Esad’ın bir zamanlar bir televizyon mülakatında dile getirdiği şu benzetmeye, acınacak bir halde katılırken bulabilir:
“Terörü bir kart gibi cebinize koyamazsınız çünkü terör akrep gibidir. Cebinize koyarsanız, ilk fırsatta sizi sokacaktır.”
Abdülbari Atvan